Türkiye: Kusursuz Fırtına Merkezine Doğru – V.U.Arslan

Hazır olun, imkan dahilinde olmayana, beklenmedik şeylere ve olana” L. Troçki

Burjuva toplumsal düzenin tarihsel sürecinde özel bir evreye girmiş durumdayız. Sanki iyi örgütlenmiş küresel bir genel grev, bütün dünyada arz ve talebi, ulaştırma üretim zincirlerini felç etmiş durumda. Emperyalist kapitalist sistem giderek büyüyen halk sağlığı krizi karşısında çaresiz kalırken bütün gelişmeler ekonomik krizin sosyal ve siyasal sonuçlar doğuracak şekilde derinleştiğini gösteriyor. Türkiye de bu eğilimden kaçamayacaktır. 

Dünyada ve Türkiye’de sınıf mücadelesinin keskinleşeceği önümüzdeki dönemde emekçi kitleler hızlı bir şekilde yoksullaşacak. Dünyanın birçok ülkesinde beklenen halk ayaklanmaları devrimci Marksist odakların gelişimi için elverişli bir ortam yaratsa da emekçi kitlelerdeki örgütsüzlük ve sol radikalliğin eksik oluşu gibi sorunlar aşılabilmiş değil. Bunun dışında aşırı sağcı-otoriter reaksiyon, dünyanın birçok bölgesinde pusuda.

Dünya ekonomisi (ve bu arada Türkiye ekonomisi) yeni ve büyük bir krize doğru uygun adım ilerliyordu ki Koronavirüs Pandemisi çıkageldi. Gelen krizin ekonomik ve sosyal boyutları da ciddi biçimde boyutlandı. Virüs yüzünden ekonomik kriz erkene alındı, kayıplar çok hızlandı ve derinleşti. Kapitalist dünya ekonomisinin bir bütün olarak çakılmakta olduğu kimse için bir sır değil, ama bunun siyasi ve toplumsal sonuçlarının ne olacağı büyük bir muamma. Ekonomik kriz toplumsal buhrana dönüşürken bu süreçten çıkacak şeyler “büyük” ve “keskin” olabilir.

2019 yılı zaten mini bir 1968 gibi geçti. 2020 daha fazlasını vaat ediyor gibiydi. Halihazırda Fransa, Şili, Lübnan ve Irak 2020’ye mücadele ile girmişti ki Koronavirüs salgını devre arası gibi yöneticilerin imdadına yetişti. Ama salgın telaşı geri çekildiğinde bu devre arası sona erecek ve bu sefer şartlar burjuvalar için çok daha kötü olacak. Düşünün sınıf mücadelesinin en sıcak noktalarında yüz milyonlarca emekçi işini kaybediyor, enformel alanlarda çalışan emekçiler ortada kalıyor, küçük burjuvazi büyük bir yıkım geçiriyor ve öğrenci gençlik için geleceksizlik her zamankinden daha açık hale geliyor. Patlamalı mekanizmalar bir araya toplanıyor, yoğunlaşıyor ve geri sayım başlıyor…

Toparlayamazlar mı? 

Kapitalizmi kurtarmak tüm dünyada burjuva devletlere kalıyor. Gelgelelim gelişmiş kapitalist metropolleri bir kenara bırakırsak dünya genelinde kapitalist iktidarlar pansuman bile yapacak durumda değiller. Güney Avrupa, Türkiye, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Latin Amerika adeta barut fıçıcı ve bu ülkelerde iktidarlar çaresiz. Boğazına kadar borca batmış durumdalar, neyi asıl toparlasınlar! Krizin merkezindeki İtalya Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) 500 milyar Euro talep ediyor, ama halihazırda ECB’ye ödenmesi mümkün olmayan 360 milyar Euro borçları var. Güney Avrupa dahil çevre ülkelerde işsizliğin, iflasların, Dolar’ın, hayat pahalılığının ve yoksulluğun yükselmesinden daha fazlası beklenemez.

Metropol ülkelerde ise 2008’deki aynı reçete devreye sokuluyor. Esasında tekelleri ve serbest piyasayı ayakta tutmak için faizler düşürülüyor, kamu harcamaları arttırılıyor, trilyonlarca dolar sıcak para piyasalara pompalanıyor. Ama zaten tıkanmış olan eski metotların sorunu çözmediğini 2008’de görmüştük. Dipsiz kuyuya atılan bu paralar hiçbir şeyi düzeltmediği gibi sorunu büyütmekten başka bir şey yapamıyor. Üstelik şimdi kapitalist işleyiş durmuş durumda. 2008’de dünya ekonomisini kurtaran Çin’in hızlı büyümesinin yerinde yeller esiyor. Tersine Çin bugün krizin kaldıraçlarından biri durumunda. Kısacası gelişmiş ülkelerdeki hükümetler iş kayıpları ve hızlı yoksullaşmaya karşı belki pansuman yapabilirler ama genel tablo değişmeyecektir. Genel tablo Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun uyarısında kendisi gösteriyor: “Birkaç ay içerisinde dünya genelinde 25 milyon kişi işini kaybedecek.”

Bu koşullar altında Fransa’da eylem ve grevler 2019’dakinden daha radikal biçimde geri dönebilir. İtalya salgın olmasa da muhtemelen radikal eylemler kuşağına katılacaktı, şimdi yeni ve radikal bir emekçi dalgasına daha açıklar. ABD ve İngiltere için de benzer şeyleri söyleyebiliriz. Unutmayalım gelişmiş ülkelerde neo-reformizm yenilgiye uğradı. (Corbyn ve Sanders örneklerinde olduğu gibi) Geriye iki alternatif kaldı: Aşırı sağ ve sokak! Geleneksel burjuva partiler bu saatten sonra halkın gözünde çöpten öte bir anlam taşımayacaktır. Kısacası gelişmiş Batı metropollerinde de sınıf çatışmasının keskinleşmesi kaçınılmaz.

İyimserliğin Sınırları

Ufukta emekçilerin ve gençlerin isyanları var. Evet, bu açıdan iyimser olabiliriz, ama kitle hareketlerinin önderliksiz olduğu ve bu arada siyasal perspektiflerinin zayıf olduğunu akılda tutmak gerekiyor. Unutmayalım kapitalist sistem kendiliğinden yıkılacak değildir. Bu yüzden devrimci siyasal öznelerin bu tarihsel kesitte boy atması belirleyici olacaktır. Unutmamak gerekir ki kitleler tarihin kırılma anlarında öğrenmeye ve radikalleşmeye çok daha açık hale gelirler. Bu eğilim devrimci odakları besleyebilir. Bu arada emperyalist kapitalizmin bu krizi uzun soluklu ve derin yaşanacaktır. Bu bağlamda tarihin önümüze sunduğu fırsatları değerlendirmemiz mümkün olabilir. Bu olasılıkları zorlamak, müzmin karamsarları bir kenara iterek emekçileri ve gençleri örgütlemek bir hayli önemli olacaktır. Yok bu olmazsa alternatif aşırı sağ, sağ popülizm, otoriterlik ve faşizm olacaktır. Halihazırda böyle bir dinamik uzunca bir süredir dünyada işlemektedir. Nasıl bir tarafta Fransa’dan Şili’ye ve dünyanın birçok bölgesine uzanan halk hareketleri ve ayaklanmaları varsa diğer tarafta da Bolsonarolar, Trumplar, Erdoğanlar ve Avrupa’yı sarsan aşırı sağ hareketler vardır.

Türkiye’de Durum

Her ülkenin kendine has koşulları dünyadaki eğilimlerle birleşiyor. Kitlesel işsizlik, hızlı yoksullaşma, sisteme duyulan tepkiler ve sarsılan iktidarlar… Türkiye de zaten dört nala 2018’deki krizin ikinci perdesinin açılışına ilerliyordu. Küresel salgın AKP için bir özür ve bahane olur mu dendi. Fakat işler öyle noktaya gidiyor ki meselenin özürlük bir noktası kalmayacak. Türkiye’de emekçiler 2016 ve 2018 süreçlerinde bariz bir şekilde yoksullaştılar ve şimdi bir büyük dalga daha geldi. Yoğunlaşan, sıçrama yapan, katılaşan bir işsizlik oranı söz konusu. Virüs salgını ile ücretsiz izin adı altında milyonlar işsizler ordusuna katıldı, katılıyor.

AKP’nin bu büyük yaralara pansuman yapma olanağının olmadığını Tayyip Erdoğan’ın salgın karşısında açıkladığı güdük ötesi ekonomi paketi (Ekonomik İstikrar Kalkanı) de gösterdi. Yok eğer emekçi kitlelere maaş ve kira desteği gibi önlemleri almaya kalkarlarsa altında kalacaklar. Elde para kalmamış durumda, borç ise gırtlakta. Biraz daha zorlanırsa motorun alev alacağı aşikar. Bütçe rekor açıklar veriyor, vergi gelirleri bitik… Her türlü IMF kapıları yeniden gündeme gelecektir.

Ücretsiz izin adı altında evlerine gönderilenlerin önemli bir bölümü korona salgını bittikten sonra da işlerine dönemeyecek. Dönen şanslılar da daha borçlu, daha yoksul ve alım gücü bitik olarak iş başı yapacak. Küçük burjuvazinin yıkımını, artan fiyatları, uçan döviz fiyatlarını saymıyoruz bile.

Sözün kısası Türkiye’de de bütün bu sürecin toplumsal ve siyasal sonuçları olacaktır. AKP iktidarı artan kitlesel hoşnutsuzluk yüzünden toplumsal desteğinde büyük azalmalar yaşayacaktır. RTE bu sıkıntılara ek olarak yükselecek erken seçim çağrıları ortamında sağı solu belli olmayan Bahçeli’den gelecek kötü bir sürpriz korkusuyla sıkıntılı geceler geçirecektir.

Peki emekçiler ne yapacak? Türkiye’de toplumsal patlamanın objektif şartlarının oluşmakta olduğu tespitini 2019 ağustos ayında yapmıştık. Önümüzdeki dönemde bu şartlar emekçiler için çok daha ağırlaşacak. Haliyle çakacak bir kıvılcımın bir halk hareketine dönüşmesi kimseyi şaşırtmamalıdır.

Kapitalist sistemin tıkandığı ortada. Sorun dünyanın genelinde olduğu gibi devrimci sosyalist alternatiflerin zayıflığı sorunudur. Türkiye sosyalist solu kendi tarihsel krizini aşamadığı müddetçe bu elverişli ortamı layıkıyla değerlendiremeyecektir. Bu krizin aşılması da ancak sınıf mücadelesi perspektifine sahip yeni devrimci aktörlerin bayrağı devralmasıyla mümkün olacaktır. Partimiz SEP yeni bir jenerasyonu örgütlemek ve bu tarihsel ödevi yerine getirmek için anlamlı mesafeler kaydetmiştir. Ama daha gidilecek epeyce bir rol vardır. Bu çalkantılı zamanlar devrimci inşanın gerçekleşmesi için önemli fırsatları önümüze koyabilir, buradan elde edilen güçlerle sistemi zorlamanın şartları olgunlaşabilir. Devrimciler olarak sürece hazırlanmak, perspektifimize insanları kazanmak ve zinde güçler olarak mücadelemizi büyütmek zorundayız.