1800’lerin Salgınları Nasıl İnişe Geçti? – Meriç Erdolu

Salgın hastalıkların insan hayatını etkileme miktarı sadece onlara sebep olan mikroorganizmalara değil görüldükleri yerlerdeki insanların yaşam koşullarına da bağlıdır. Örneğin bugünkü Covid-19 salgınının yaygınlığının ve öldürme miktarının insanların evlerinde durmasından, beslenme şekillerine kadar bir çok koşula bağlı olması gibi. Bir insanın ne kadar işe gitmeden evde kalabileceğinden, gelirinin ne kadarını sağlıklı beslenmeye ayrıcabileceği gibi durumlar da doğrudan onların sınıfsal konumlarıyla bağlantılı olduğundan bir salgın hastalığın insanların hayatını ne kadar etkileyeceği sadece tıbbi gelişmelerle değil doğrudan içinde yaşadıkları toplumsal düzenle de ilşkilidir.

Sanayi Devrimi’nden sonra, 1700’lerin sonuna doğru Avrupa’da ve Amerika’da da bulaşıcı hastalık salgınları baş göstermişti. Kolera, tifo, tifüs, dizanteri, tüberküloz, zatürre gibi birçok bulaşıcı hastalık bu bölgelerde yaygın bir şekilde görülüyor ve çok sayıda insanın ölümüne sebep oluyordu. Dönemin bilimsel imkanları çözüm bulmak bir yana salgınları oluşturanın ne olduğunu dahi henüz doğru saptayamadığından bir çözüm de üretemiyordu. Örneğin 1800’lerde tüberkülozun kalıtımsal bir hastalık olduğu düşünülüyordu[1]. Fakat bununla birlikte tutulan kayıtlara göre ölüm oranlarında 1800’lerden başlayan sürekli bir azalma eğilimi olduğu görülüyor ve 1900’lerin ortalarına doğru gelirken ölenlerin oranları neredeyse sıfıra yaklaşıyordu.

Grafik 1’de 1855 ile 1955 yılları arasında İngiltere ve Galler’de tüberkülozdan ölüm oranları görülüyor. Grafik 2’de ise İsviçre’de 1900’lü yılların ilk yarısında tüberkülozdan ölüm oranlarının yine benzer şekilde seyrettiği görülüyor. Grafik 3’te İngiltere ve Galler’de kolera, tifo, tifüs, dizanteri hastalıklarından ölüm oranlarının 1850’lerle 1911 yılları arasında benzer şekilde iniş eğiliminde olduğu görülüyor. Bu oranlar hem diğer Avrupa ülkeleri ve Amerika’da hem de dönemin diğer bulaşıcı hastalıkları için yaklaşık olarak aynı şekilde seyretmektedir[2]. Henüz aşı, ilaç ya da başka bir tıbbi çözümün bulunmadığı zamanlarda grafikteki bu düşüş eğiliminin sebebi konusunda ise net bir açıklama yapılamıyor.

Grafik 1: İngiltere ve Galler’de 1855 – 1955 yılları arasında tüberkülozdan meydana gelen ölüm oranları[3].

Grafik 2: İsviçre’de 1900 – 2000 yılları arasında görülen tüberkülozdan ölüm (gri çizgi) ve vaka (siyah çizgi) oranları[4].

Grafik 3: İngiltere ve Galler’de 1848 – 1911 yılları arasında kolera, tifo, tifüs, dizanteri ve diyareden meydana gelen ölüm oranları[5].

Bu salgınlarda ölenlerin büyük bir çoğunluğu yoksul halktan insanlardı. Bu insanlar günde 16 saate varan çalışma saatleriyle çok kötü koşullarda çalışıyor, çalışma saatleri dışında iyi dinlenemiyor ve aldıkları ücretler ise beslenme, barınma gibi yaşamsal ihtiyaçları açısından sağlıklı bir yaşam sürmelerine yetecek ölçüde olmuyordu. İşte buna bağlı olarak Richard Lewontin, İdeoloji Olarak Biyoloji[6] kitabında işçilerin bu dönemde, rekabetçi kapitalizmin yarattığı koşullara karşı yürüttükleri mücadeleler sonucunda elde ettikleri kazanımların ölüm oranlarını düşürdüğünü söylüyor.

Bu mücadeleler sonucunda günlük çalışma saatlerini düşüren işçiler, reel ücretlerinin de artmasını sağlamışlardı ve bu sayede hem günlük iş yükünün üzerlerine bindirdiği stresi daha az yaşıyor, varolan stresin yıpratıcı etkilerini telafi etmek için daha çok dinlenecek zaman bulabiliyor; ayrıca artan ücretleri sayesinde kendilerine beslenme gibi ihtiyaçlar açısından daha uygun yaşamsal koşullar sağlayabiliyorlardı. İşte tüm bunlar insanların hastalıklara karşı genel vücut dirençlerinin güçlenmesini sağlıyor, bu sayede bir çok insan bu hastalıkları kendi kendilerine atlatabiliyordu ve bunun büyük insan kitleleri üzerinden yarattığı toplumsal değişim sonucunda ölüm oranları zaman içinde iniş eğiliminde oluyordu[6].

Yukarıdaki üç grafikde de görüldüğü gibi bu düşüş tek seferde, ani bir şekilde olmamıştı. Bu güçlenme insanlarda zaman içerisinde gerçekleşiyordu. Hatta Grafik 1’i incelediğimiz zaman türberküloza neden olan basilin 1880’lerde (1882’de[7]) keşfediliğini, tüberküloz teşihisinde kullanılan deri testinin 1890’da[8], tüberküloza karşı etkili bir antibiyotiğin 1940’larda (1944’te[9]) buluduğunu görüyoruz. Aşı (BCG aşısı) ise ölüm oranlarının iniş eğilimini sürdürdüğü 1920’lerin sonunda geliştirilmişti[7]. Grafik yalnızca 1. ve 2. Dünya Savaşları sırasında küçük bir artış göstermiştir ve bunun sebebinin de savaşların yarattığı olumsuz koşullar olduğu düşünülmektedir[3]. Yani bu tıbbi gelişmeler gerçekleşene kadar bu hastalıktan ölüm oranları zaten sıfıra yakın bir seviyeye kadar inmişti. Sonuç olarak Lewontin’ın da dediği gibi ölüm oranlarının düşüşünün nedenlerinden biri dönemin işçilerinin ortaya koyduğu yoğun sınıf mücadeleleri ve bunların sonucunda elde ettikleri, çalışma şartları başta olmak üzere yaşam koşullarını iyileştirmelerini sağlayan kazanımlardı.

Referanslar

1) I., Barberis, vd., (2017), “The history of tuberculosis: from the first historical records to the isolation of Koch’s bacillus”, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5432783/

2) Boston University School of Public Helath, (2020), “The Evolution of Epidemiologic Thinking”, http://sphweb.bumc.bu.edu/otlt/MPH-Modules/EP/EP713_History/ EP713_History_print.html

3) Wayne, W., LaMorte, (2017), “Descriptive Epidemiology for Chronic Diseases”, http:// sphweb.bumc.bu.edu/otlt/MPH-Modules/EP/EP713_DescriptiveEpi/ EP713_DescriptiveEpi6.html

4) Z., Mor, vd., (2013), “Tuberculosis screening in immigrants from high-prevalence countries: Interview first or chest radiograph first? A pro/con debate”, Respirology 18, 432438.

5) Romola, Jane, Davenport, vd., (2019), “Cholera as a ‘sanitary test’ of British cities, 1831–1866”, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6582458/

6) Richard Lewontin, (1991), “İdeoloji Olarak Biyoloji”, Kolektif Kitap

7) Simona, Luca, vd., (2013), “History of BCG Vaccine”, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/ articles/PMC3749764/

8) Mauricio, L., Barreto, vd., (2006), “BCG vaccine: efficacy and indications for vaccination and revaccination”, http://www.scielo.br/scielo.php? pid=S0021-75572006000400006&script=sci_arttext&tlng=en

9) C., A., Kerantzas, (2017), “Origins of Combination Therapy for Tuberculosis: Lessons for Future Antimicrobial Development and Application”, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/ articles/PMC5350467/