Sanders Kampanyasının Sonu ve Stratejik Bir Tartışma İhtiyacı – Louis Meiners

Luis Meiners – LIS EEUU

8 Nisan’da Bernie Sanders, kampanyasının sona erdiğini açıkladı ve birkaç gün sonra da Kasım ayında gerçekleşecek olan başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti’nin adayı olan Joe Biden’a desteğini açıkladı. ABD politikasının son beş yılına işaret eden bu başkanlık yarışının sona ermesi, solun gündemine ABD’deki sosyalistlerin strateji ve taktikleri konusunda önemli tartışmaları getirmektedir. Bu yazıda, söz konusu tartışmalara katkı yapmak istiyoruz.

Demokrat Parti’nin yerleşik yapısı, Nevada eyaletinde kazandığı güçlü galibiyet de dahil olmak üzere bu yılın ilk ön seçimlerinde Sanders için umut verici olan başlangıçtan sonra, Biden’in ardında yer aldı. Süper Salı, Sanders’in adaylığına çıkabilecek neredeyse her yolu kapattı. Covid19 krizi ilerledikçe, Demokrat Parti’nin yine aynı yerleşik yapısı Sanders’a, adaylığı Biden’a bırakması yönünde baskı yaptı. Ve Sanders sonunda teslim oldu ve Covid19 salgınının tetiklediği krizin ABD’nin temellerini sarstığı bir anda havlu attı. Saner’ın kampanyasının temel noktası sağlık hakkıydı ve tam da bu kampanyanın en çok toplumsal ilgi ve destek bulacağı zamanda kampanyasını sona erdirdi.

Bu, bize 2016 sonucunu hatırlatıyor. Bununla birlikte, bu sefer tartışmaların sol üzerindeki etkileri dört yıl önce olduğundan daha fazla. 2020 seçimlerine daha fazla tanınma, daha büyük yapılar ve daha büyük finansmanla girme ihtimali, hızlı sonuçlar alma beklentisiyle birleşti ve neticede çok stratejik tartışmaların üzerini örttü. Şu anda böyle bir perspektifin yokluğunda, tartışmalar daha da acil hale geliyor.

Sanders ve Yerleşik Yapı
Siyasi bir devrim çağrısının popüler ileri ekonomik reformları da içeren ekonomik bir programla birleşmesi, Sanders kampanyasını, yapısal bir değişim umudunun platformu haline getirdi. Bu, 2008 krizinin ve onu izleyen sınıf mücadelesi ve kitlesel toplumsal hareketlerin göreceli yükselişinin yol açtığı siyasi radikalleşmenin bir yansıması ve bir ifadesiydi.

Ancak, hep net sınırları vardı. Bunların en önemlisi de bu sürecin Demokrat Parti aracılığıyla gelişmesiydi. Bu soyut bir tartışma değil; Sanders’ın yarıştan ayrılmasından bu yana bir kez daha ortaya çıkan somut netlikte sonuçlar. Bir kampanya kendi içinde bir hareket değildir. Bir hareket; bağımsız, organize ve demokratik olarak hesap verebilir bir yapı gerektirir. Bağımsız bir partinin olmaması ise bunların hiçbirinin garanti edilmediği anlamına gelir. Bu, Sanders’ın ortalığı Biden’a bırakma ve onu destekleme kararı ile iyice belirginleşti: Harekete, bu kararın alınması ya da devam edilip edilmeyeceği üzerine tartışma çağrısı yapılmamıştı.

Ancak bu sadece demokratik bir tartışma ve hesap verebilirlik meselesi değil. Demokrat Parti ilerici bir toplumsal değişim aracı haline dönüştürülemez. Demokrat Parti, kendi hakim yapısının da bizzat bir parçası olduğu egemen sınıfın derinliklerine kök salmıştır. Bu yüzden Demokrat Parti Sanders’ın önünü kesmek için kitlelerde hiçbir coşku yaratamayan, üstelik cinsel tacizle suçlanan neoliberal bir adayın arkasında durmak konusunda çok istekli.

Sanders’ın “taban kaydırma” – ve nihayetinde onu ele geçirme- yani Demokrat Parti’yi sola kaydırma stratejisi sadece bir çıkmaz sokak değildir. Aynı zamanda da kaçınılmaz olarak, ılımlılık ve “parti birliği” çağrılarıyla demokratların dayattığı mantıkla uyumlu olmayı ileri sürmektedir. Bu, Sanders’ın, üzerindeki basınca boyun eğerek Biden’in önünü açacak şekilde neden yarıştan çekildiğini ve onu neden desteklediğini de açıklıyor. Bu aynı zamanda Sanders’in neden kendisini bu yolda takip etmeyen taraftarlarını açıkça eleştirdiğini de açıklıyor. Sanders bunu yaparak, demokratlar tarafından dayatılan ” kötünün iyisi ” mantığına adapte oluyor.

Antonio Gramsci’nin dediği gibi: “Kötünün iyisi görecelidir. (…) Her büyük kötülük, kendisinden daha büyük bir kötülük karşısında daha az kötü haline gelir ve bu sonsuza kadar böyle gider. Dolayısıyla bu, tarihsel olarak gerici bir harekete uyum sağlama sürecinin gelişmesinden başka bir şey değildir ”[1].

Seçime Odaklılık, Yenilgi ve Sağa Kayış
Solun bir kısmının politik evrimi bu sürece paralel olmuştur. Nevada’yı kazandıktan sonra Jacobin dergisi, zaferle övünerek Demokrat Parti’ye referansla “Şimdi Bernie’nin Partisi” [2] başlıklı bir makale yayınladı. Yazarlar Sanders kampanyasının Biden’i yenecek ve cumhurbaşkanlığını kazanacak kadar güçlü bir koalisyon oluşturduğunu analiz ettiler.

Analizden net bir sonuç çıktı: şu anda bağımsız bir siyasi parti kurmak ne gerekli ne de böyle bir şey arzu edilmekte. Yani, “kirli mola” stratejisi “taşıyıcı parti” fikrine yol açıyordu. Sanders’ın adaylığına (ve genel olarak demokratik seçimlerin kullanılmasına) verilen destek ilk olarak işçi sınıfı bir siyasi parti inşa etmek için gereken kritik kitleyi örgütlemenin bir aracı olarak tartışıldı ve Demokratlardan yakın bir gelecekte kopulacağı iddia edildi.( Bazı versiyonlarında da belirsiz bir geleceğe ertelendi). Bunun yerine, “taşıyıcı parti” çizgisi, enerjinin kendi kimliği ve yapısı olan üçüncü bir parti için birleştirmek yerine, bu enerjinin seçim kampanyası etrafında yapılandırılmış yardımcı “bağımsız” bir örgütle adayların kampanyasını yürütme görevine odaklanması gerektiğini vurgulamaktadır.

Süper Salı yenilgisi, Demokrat Parti hakim yapısının ağırlığının adayların yalnızca oylama ile belirlenmesine odaklanan bir stratejisinin sınırlarını kanıtlamasına rağmen bu kaymayı derinleştirdi. Dustin Guastella şunları önerdi: “Bernie sonrası örgütlerin gerçek bir milletvekili bloku oluşturmaya başlamak için çabalarını birleştirmeleri ve kongre ve eyalet yasama seçimleri etrafında birleşmeleri gerekiyor. Bu yapılabilir, ancak şimdi hepimizin üçüncü bir parti çalışması veya militan protesto faaliyeti fantazisini reddetmemiz gerekiyor (…) Demokratik seçim çizgisi bize meşruiyet ve kitle tabanına erişim sağlıyor ve sırf partiden memnun olmadığımız için bunu kullanma taktiğini terk etmeyi göze alamayız. ” [3]
Temel yönelim, yasama pozisyonlarını fethetmektir. Guastella, bağımsız bir partinin inşasını bir kenara bırakmak ve militan protesto faaliyetine odaklanmaktan kaçınmak gerektiğini savunuyor. Salt acil ekonomik talepler etrafında odaklanan makalenin, “uç” olarak tanımlanan radikal taleplerin terk edildiği bir programı tartışarak bitmesi şaşırtıcı değil.

Bernie’nin kampanyasının sona ermesi bu tartışmaları derinleştiriyor. Jacobin tarafından yayınlanan çeşitli makalelerin genel olarak ele alınması, “Henüz demokratik seçimler hattını kullanmayı yakın zamanda bırakacak kadar güçlü değiliz” [4] şeklinde özetlenebilir. Ve harekete bundan sonrası için önerilen ise şundan ibaret: Kongre’ye, elbette seçimleri kullanarak, “yeni Bernieler” seçmek ve savaşı yaklaşık 20 yıl içinde ulusal seviyede kazanmak için güç biriktirmek. Connor Kilpatrick, hareketin umutlarının “kıyametleri kopartan bir kopuş için vahşi planlara” değil, bu uzun vadeli seçim mantığına bağlanması gerektiğini savunuyor. [5]

Bu derin bir tartışma çünkü siyasi sonuçlar, üzerinde yükseldiği teorik ve stratejik konumlardan kaynaklanmaktadır. Bu argümanların öncesinde Kautsky’nin teorik ve politik bir “canlanma” sürecinin yer alması tesadüf değildir. Öne sürdükleri görüş, “gelişmiş kapitalist demokrasilerde” bir sosyal devrimin bir olası olmadığı ve bu ülkeler için sosyalizm mücadelesinin, seçim zaferleri elde etmek ve hükümetleri reformlara zorlamak için yapılacak eylemlerle birleştiren kısmi demokratik kopuş biçimini aldığıdır.

Bu bakış açısıyla bakıldığında seçimler stratejik bir alan haline gelir. Bunun sonucu, seçimleri kazanmanın siyasetin yapılandırıldığı ana eksen haline gelmesidir. Her şey bu temelde hesaplanır. Dolayısıyla da kapitalist devletin DNA’sının bir parçası olan sınıf iktidarı yapılarını tamamen göz ardı eder ya da reddeder. Seçim politikası, bağımsız bir yapı oluşturmak ve bu enerjiyi sınıf mücadelesinin her alanında kendini ifade edebilecek bir güce dönüştürmek için kullanılabilecek taktik bir araç olarak değil, iktidarın alınması için temel yol olarak görülür. Bu da her zaman oy kazanmak için bir dizi siyasi ve programatik sağa kaymayı gerektirmektedir. Tarih bunun nasıl sonuçlandığını daha önce çok kereler gösterdi.

Kriz, Fırsat ve Strateji
Salgın ve ekonomik kriz milyonlarca insanın somut yaşam deneyimini değiştirdi. İşçi sınıfının ana kahraman olduğu büyüyen bir protesto döngüsüne tanık olduk. Bu değişikliklerin sınıf mücadelesi üzerinde derin ve uzun süreli bir etkisi olmasını bekleyebiliriz. Son on yılda tanık olduğumuz sosyal ve politik kutuplaşma eğilimi artacak ve daha fazla radikalleşme göreceğiz.

Bu senaryoda, stratejinin tartışılması kilit önemdedir. Ufkumuz seçim takvimi ve Demokrat Parti tarafından belirlenemez ya da tüm seçim taktiklerinin stratejik inşaya aykırı olduğu sonucuna varılamaz. Devrimci sol, Sanders’tan beklentileri olan milyonlarca insana “Sana söylemiştim” diyerek de yaklaşmamalıdır. Krizle mücadeleye öncülük eden binlerce aktivist Sanders kampanyasını destekledi ve hatta kampanyaya aktif olarak katıldı. Pek çokları da bunu yapmadı. Her ikisi de işçi sınıfı partisinin temellerini atan stratejik bir politik projeyi ilerletmek için elzemdir. Bu, şimdinin görevidir ve daha fazla ertelenemez.

[1] A. Gramsci, Prison Notebooks. Notebook 16 (XXII)
[2] https://jacobinmag.com/2020/02/bernie-sanders-nevada-caucus-democratic-primary-win
[3] Where Do We Go After Last Night’s Defeat? Band Dustin Guastella. Posted In Jacobin. https://jacobinmag.com/2020/03/bernie-sanders-democratic-primary-results-joe-biden
[4] Bernie Supporters, don’t give up! By Eric Blanc. Published in Jacobin https://jacobinmag.com/2020/4/bernie-sanders-campaign-supporters-2020
[5] We lost the battle, but we’ll win the war. By Connor Kilpatrick. Posted In Jacobin. https://www.jacobinmag.com/2020/04/bernie-sanders-presidential-campaign-democratic-socialism