1971 yılında Şah’ın Pekin’i Çin’in resmi otoritesi olarak tanımasının 50. yılında İran ile Çin önemli bir anlaşmaya imza attılar. Önümüzdeki 25 yılı kapsayan ve ekonomik boyutunun 400 milyar dolara ulaşması beklenen anlaşmayla birlikte hem İran’ın iç politikasında hem de Ortadoğu’da Çin’in önemli bir aktör haline gelmesi konusunda önemli değişimler kapıda beliriyor.
Her iki ülke de anlaşmanın detayları ile ilgili ayrıntılı bir açıklama yapmadı. Ancak, şimdiye kadar ortaya dökülen bilgiler Çin’in, gelecek 25 yıl içinde bankacılık, telekomünikasyon, limanlar, demiryolları, sağlık hizmetleri ve bilgi teknolojisi de dahil olmak üzere onlarca alanda İran’a 400 milyar dolarlık yatırım yapacağını; buna karşın İran’dan düzenli ve büyük ölçüde indirimli olarak petrol alacağını ortaya koyuyor.
İran’ın petrol ihracatında, Trump yönetiminin 2018’de getirdiği yaptırımların ardından büyük düşüş yaşanmıştı. Öte yandan petrol fiyatlarındaki gerileme ülkedeki ekonomik krizi tetikleyen bir diğer faktör olmuştu. Ülke içerisinde meşruiyeti yıllardır aşınan rejim için bu ekonomik kriz toplumsal patlama riskini de beraberinde getirmişti; zira geçtiğimiz yıllarda hem emekçi sınıfların hem de rejime tarihsel olarak sadık olduğu bilinen küçük burjuva kesimlerin içerisinde yer aldığı protesto dalgaları yaşanmıştı. 2019 yılında gerçekleşen protestolarda, rejimin meşruiyetinin güçlü olduğu ve Şiiliğin önemli bir merkezi olan Meşhed gibi kentlerde de eylemler patlak vermişti. Yüksek işsizlik oranı, % 50’lilere varan enflasyon, İran riyalindeki yüksek değer kaybı ve kimi sübvansiyonların geri çekilmesi eylemlerin sınıfsal bir boyut kazanmasına olanak sağlamıştı. Molla rejimi için ABD ve AB’nin yaptırımları kalkmadan ekonomiyi yoluna sokma konusunda çok fazla seçenek kalmamış görünüyordu. Çin ile yapılan anlaşma Mollaların uzun vadede opsiyonlarını artıracaktır.
Dünyanın en büyük petrol alıcısı konumunda olan Çin ise geçmişte İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetleri nedeniyle uygulanan BM yaptırımlarına gönülsüz bir destek verse de ikili ilişkilerini özellikle petrol ticareti üzerinden sürdürmüştü. Geçtiğimiz yıl başlarında Trump yönetimi Çin’le ticaret savaşını bitirmenin koşullarından birisi olarak Çin’in İran’dan petrol tedarikini durdurmasını istemişti. Fakat ABD seçimlerinde Biden’ın kazanacağının belirginleşmesi ve İran’a yönelik yaptırımların gevşetileceği beklentisiyle başta Çin ve Hindistan olmak üzere Asya ülkelerinin İran’dan petrol alımları hız kazanmıştı.
Çin için elbette İran ile yakınlaşmanın ve ilişkileri derinleştirmenin tek getirisi enerji tedarikini güvence altına alması olmayacak. Bu sayede hem Xi’nin Çin Rüyası’nın atardamarı olan Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ne çeşitli altyapı yatırımları (liman, demiryolu vs.) aracılığıyla önemli bir halka eklenmiş olacak hem de Çin Ortadoğu ve önemli bir ticaret rotası olan Basra Körfezi’ne somut bir adım atma şansı yakalayacaktır. Anlaşmanın basına yansıyan maddelerinden biri Çin’in petrol tesislerinin güvenliğini sağlama adına asker bulundurmasına müsade edileceğini belirtiyor. Bu gerçekleştiği takdirde Çin Bahreyn’de üstlenen ABD donanmasına ait Beşinci Filo’yla sıcak bir yakınlaşmanın içine girecek. Bu tarz yakınlaşmanın neler getirebileceği uzunca bir süredir ABD’nin askeri olarak büyük bir yığınak yaptığı Güney Çin Denizi üzerinden görülebilir.
Çin ayrıca İran’da 5G altyapısının kurulması konusunda da önemli bir rol üstlenecek. Fakat teknoloji yatırımı konusunda en dikkat çeken husus, Çin’in ülke içinde kurduğu gözetleme sisteminin bir örneğini İran’da da inşa edecek olması. Bu durum İranlı emekçiler üzerinde bugüne dek Molla rejimi tarafından uygulanan baskının daha da “sofistike” bir hale geleceğini göstermektedir. Bir anlamda ÇKP rejimi, Molla rejiminin geleceğini olası bir toplumsal patlama karşısında teminat altına almanın da yollarını inşa edecektir.
Anlaşma her ne kadar Molla rejimi için bir cansuyu olsa da egemen sınıfların bu konudaki tavrı homojen değil. Kimileri anlaşmayı modern İran tarihinde 1828’de Rusya ile imzalanan Türkmençay Anlaşması’ndan sonraki en büyük felaket olarak nitelerken (İran bu anlaşmayla Erivan ve Nahcivan’ı kaybetmiş, Rusya’ya geniş ekonomik ayrıcalıklar tanımıştı.); en dikkat çekici tepkilerden birisi eski Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad’dan gelmişti. Ahmedinejad geçtiğimiz Temmuz ayında yaptığı açıklamada “İran halkı, İran ve Çin arasındaki 25 yıllık yeni ve gizli anlaşmayı tanımayacak.” ifadelerini kullanmıştı. Kaygıların temelinde yatan nedense Bir Kuşak Bir Yol projesi kapsamında Çin ile ekonomik olarak eşitsiz bir ilişkiye giren ülkelerin başına gelenler. Borç diplomasisi Çin’in siyasi nüfuzunu özellikle Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerde geliştirmesinin bir aracı haline gelmişti. Ancak, başta dini lider Hamaney ve cumhurbaşkanı Ruhani olmak üzere egemen sınıfların esas gövdesi Çin ile böylesi bir ortaklığın iktisadi ve sosyal krizi aşabilmek için tek seçenek olduğu kanısında.
Çin ile İran’ın attığı bu adım, geçtiğimiz ay Alaska’da oldukça gergin biten ABD-Çin görüşmelerinin üzerine iki ülke arasındaki gerilimin boyutlanacağının bir göstergesidir. Zira Biden yönetimi de göreve geldiği günden bu yana Çin ve Rusya’ya sert mesajlar vermekten geri durmuyor. Halihazırda süregiden Uygur, Hong Kong, Tayvan ve Güney Çin Denizi gibi meselelere bir halka da Ortadoğu üzerinden eklenecektir. Çin’in ABD’ye yakın Körfez ilişkileriyle kurduğu somut bağlar ve BAE gibi ülkelerin Bir Kuşak Bir Yol Projesi için sıcak mesajlar vermesi ABD’nin hoşuna gitmeyecek hamleler.
Devrimcilerin esas sorması gereken soru ise bu gerilimin Ortadoğu’nun ezilen emekçi halklarına ne getireceğidir. Zira ABD ile İran arasındaki emperyalist gerilim, İran’dan başlayarak Irak ve Lübnan’da da örneklerini gördüğümüz üzere emekçi isyanlarını büyük ölçüde zehirlemektedir. Bu çatışma bölgenin kokuşmuş rejimlerine ve aktörlerine meşruiyet sağlama imkanı yaratmaktadır. Çin’in bölgeye askeri ve siyasi olarak güçlü bir şekilde intikali bu denklemi değiştirmeyeceği gibi, Molla rejiminin ülke içerisinde emekçi sınıfların muhalefetini ve gelecekte muhtemel toplumsal hareketleri daha özgüvenli bir şekilde karşılamasını sağlayacaktır. Bizler için Ortadoğu’da ve dünyada emperyalist kamplaşmalara ve çatışmalara karşı sürekli devrim programı tek seçenek olarak güncelliğini korumaktadır.