Ülkedeki halk hareketliliği durmak bilmiyor. Geçtiğimiz hafta sonu ülke genelinde düzenlenen protestolarda 100’den fazla kişi yaralanmış ve 400 kişi tutuklanmışken; 9 Ocak Pazartesi günü protestoların ve baskıların merkezi, ülkenin güneyinde Dina Boluarte’nin darbe hükümetine karşı halen devam eden süresiz grevin ortasında, Juliaca – Puno şehriydi. Günün sonunda resmi veriler, askeri güçlerin baskısı sonucunda 14 ölü (yardım sağlayan bir doktor ve bir çocuk dahil); 40’tan fazla yaralı olduğunu doğrulamaktadır.
Juliaca Hastanesi ve Sağlık Merkezleri, yaralılarla ilgilenecek ekipman ve tıbbi personel eksikliği nedeniyle çöktü ve morgun kapasitesi aşıldı. Hastane müdürü basına, tüm yaralıların ve ölenlerin doğrudan vücuda sıkılan kurşunlarla öldürüldüğünü bildirdi.
Çelişkili bir şekilde, aynı öğleden sonra Lima’da yürütme, kilise, iş sektörü, bölge valileri, CGTP ve diğerlerinin çağrısıyla “Ulusal Anlaşma” için bir toplantı düzenlendi. Güneyden gelen haberler ve ilk baskı haberleri, böyle bir anlaşma girişiminin yarım saat sürmediği ve Boluarte’nin istifasını ve meclisin kapatılmasını talep eden seslerin çoğaldığı anlamına geliyordu.
Dina Boluarte’nin darbe hükümeti, taleplere tek yanıtının silahlı kuvvetler ve polis desteğiyle baskı olduğunu tescillerken, iş dünyasının bazı kesimleri de hükümetin “durumu istikrara kavuşturma” kapasitesine olan güvenlerini kaybetmeye başladı. Bu nedenle hangi alternatifin daha etkili olabileceğini tartışmaya başladılar.
Ulusal İnsan Hakları Koordinatörü, insan haklarının alenen ve sürekli olarak ihlal edilmesini kınayan ve Boluarte ile bakanlar kurulunu Juliaca’daki katliamdan doğrudan sorumlu tutan bir basın açıklaması yayınladı.
Bunun karşısında, tam da şu anda Lima’da Puno’daki cinayetlere karşı tencere tava çalınıyor, bazı bölge valileri Boluarte’nin istifasını talep ediyor ve böylece hükümetin hoşnutsuzluğunu ve gayrimeşrulaştırılmasını ifade ediyor. Bunlar kalıcı “barış anlaşmalarına” ulaşmayı neredeyse imkansız kılan nedenler çünkü her şey protestoların devam edeceğini ve yayılacağını gösteriyor. Dolayısıyla, sağcı hükümeti yenilgiye uğratmak, meclisi kapatmak ve Alberto Fujimori’nin diktatör hükümetinden miras kalan korkunç ’93 rejiminden kurtulmamızı sağlayacak Özgür ve Egemen bir Kurucu Meclisi dayatmak ve böylece halkımız için gerçek çözümlerin yolunda yürümeye başlayacak bir işçi ve halk hükümetine, anti-kapitalist ve sosyalist bir hükümete doğru ilerlemek için mücadele eden örgütlerin Büyük Ulusal Koordinatörünü oluşturana kadar örgütlenmek giderek daha hayati hale gelmektedir.