2019 yılı dünyanın birçok ülkesinde emekçilerle kapitalistler arasındaki mücadelenin şiddetlenişine sahne oluyor. Kuzey Afrika’daki halk ayaklanmaları, Fransa, İran, Arjantin ve ABD’de yükselen sınıf mücadeleleri ve kitlelerde görülen sola kayış gerçekten heyecan uyandırıcı. Sınıf mücadelesinin bittiğini iddia edenler hep saçmalıyordu, ama hayatın gerçek dinamikleri bu yıl da bu iddia sahiplerini fena halde morarttı.
Sudan ve Cezayir’de halk burjuva diktatörlere karşı ayaklanmış durumda. Kitleler diktatörleri devirdi, ama diktatörlükler yerinde duruyor. Bu iki kritik ülkede karşı devrim kanlı hamlelerini yapmak için adeta fırsat kolluyor. Emekçi kitleler bu diktatörlüklerin sınıf temelini fark etmek zorunda. Yani sınıfa karşı sınıf anlayışı güçlenmeli. Burjuva diktatörlükler yıkılmadan bu iki yoksul ülkenin emekçilerinin gün yüzü görmesi asla mümkün olmayacak. Sadece Cezayir ve Sudan değil, Fas ve Tunus’ta da sınıf mücadelesi kaynama noktasında.
Kuzey Afrika’nın toplumsal dokusu emperyalist kapitalistlerin kaşıyıp kangren haline getireceği etnik-mezhepsel yaralarla kaplı değil. Suyun öte yanındaki Avrupa ile etkileşim yüksek. Gençlerin ve emekçilerin hayattan bekledikleri ile sistemin onlara verebildikleri arasında uçurumlar var. Bu yüzden de çürümüş diktatörlüklere karşı sınıfsal öfke birikiyor ve bu da kendisini uygun fırsatlarda güçlü eylemler olarak ortaya koyuyor. Merkez ülke Mısır ise maalesef sosyalist bir çizgiye kayamadığı için yenilmeye mahkum olan Tahrir Devrimi’nin ardından iktidarı ele geçiren diktatör Sisi ile daha uzun bir süre çile çekecek gibi. Ama alttan alta isyan mayalanıyor, burası kesin. Bu sürecin uzunluğunu biraz da diğer ülkelerdeki emekçi hareketin başarısı belirleyecek.
Sisi Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketinden acayip ürkmüştü. Bunu saklamadı da. Ülkede sarı yelek satışlarını yasakladı. Sarı Yelekliler sadece Mısır’ı değil, tüm dünyayı etkilemişti. Fransa’da sendikal bürokrasinin aktif sabotajları neticesinde Sarı Yelekliler’in başlattığı protesto hareketi, örgütlü işçi hareketinin grev dalgasını tetikleyememişti. Bu gerçekleşseydi sadece Macron’un ipi çekilmiş olmayacak aynı zamanda Fransa’da kapitalist sistem zangır zangır sallanacaktı. Olmadı ama yine de emekçiler lehine önemli kazanımlar elde edildi ve bu arada güya demokrasinin beşiği olan Batı Avrupa’daki burjuvazinin sıkıştığında polis terörünü ne kadar yükseltebildiğini bütün dünya gördü. Halen bastırılamamış olan Sarı Yelekliler hareketi sadece sendikal bürokrasinin değil düzene entegre olmuş olan Fransa sol partilerinin de maskesini düşürdü. Böylelikle sosyalist sol politikanın devrimci içeriğine olan ihtiyaç da kendisini göstermiş oldu.
Görüldüğü gibi sınıf mücadelesinin yükselişi sadece çevre ülkelerde değil emperyalist metropollerde de kendisini gösteriyor. Bu ülkelerin başında da dünya emperyalizminin merkez üssü ABD var. Bu ülkede öğretmenler, otomotiv sanayi işçileri, fast food emekçileri ve bir dizi sektörde etkili eylemler ve grevler oluyor. Dahası sol reformcu Bernie Sanders etrafında sınıfsal talepler ABD’yi sarmış durumda. Sosyalizm (çoğu kez reformcu bir içerikte de kullanılsa) işçi sınıfının ileri unsurlarını ve gençliği müthiş bir güçle kendisine çekiyor. Merkez ülkelerdeki eğilimin bütün dünyayı etkilediğini akıldan çıkarmayalım ve yakından takip edelim.
Latin Amerika’ya ise Arjantin öncülük ediyor. Ülkede büyük bir ekonomik kriz hüküm sürüyor. Sistem kırılgan. Emekçiler krizde işlerini kaybetmemeye çalışırken bir yandan sağcı hükümetin saldırılarına meydan okuyorlar. Kardeş partimiz MST gibi devrimci Marksist partiler oldukça kitlesel durumdalar. Büyük fırsatlara açılan kapılar önümüzdeki süreç için aralanabilir. Bu yüzden devrimci Marksist parti ve örgütlere büyük iş düşüyor.
Komşu ülke İran’da da emekçi sınıflar patlama noktasında. İslamcı rejim tüm zorbalığı ve hırsızlığı ile halktan çaldıklarını korumak için iş başında. Ama emekçiler ve gençler İslami kapitalizmden nefret ediyor. Molla rejiminin devrilmesinden sonra ülkede patlak verecek etnik ve dinsel boğazlaşma tehlikesi yüzünden insanların kafası karışık. İşte bu noktada tabanı sol olan, devrimci geleneğin halen canlılığını koruduğu İran için devrimci alternatifin yükselmesi ve billurlaşması büyük önem taşıyor.
Tek tek ülkeleri saymaya kalkarsak bu yazıya sayfa yetiştiremeyiz. Ama 3 şeyin kesin olduğunu belirterek yazıyı tamamlayayım:
Emperyalist kapitalizm kırılgan, sınıf mücadelesi ise belirli ülkelerde özellikle yüksek. Bütün dünya işçi sınıfının ihtiyacı olan ise bir başarı hikayesi. Devrimci bir atılım tüm dünyada yeniden güçlü devrimci rüzgarlar estirecektir.
Devrimci atılımlar için devrimci perspektifi aktif şekilde örgütleyecek devrimci partilere ihtiyaç vardır. Bu yüzden dünyada yükselen sınıf mücadelesine cevap verecek uluslararası devrimci sosyalist birliklerin enternasyonal alanda kurulması zorunludur. Böyle bir birliğin önünde muazzam fırsatlar bulunmaktadır.
SEP bu konudaki girişimlere aktif biçimde katkısını koymakta, Enternasyonal alandaki boşluğu doldurulması için yoğun mesai harcamaktadır. Önümüzdeki süreçte dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen devrimci Marksist partilerin Barselona’da gerçekleştireceği uluslararası kongre bu yönde atılmış dev bir adım olmaya aday. Bu birlik inisiyatifinin ilerleyişini aktarmaya devam edeceğiz.