Bugün 9 Eylül 2021. Bu tarihten tam 20 sene önce, 9 Eylül 2001’de Tahar Vilayeti’nin Hoca Bahavuddin ilçesinde, kendilerini Londra merkezli gazeteci olarak tanıtan iki El Kaide üyesi Arap terörist Taliban’la savaşım veren Savaş Lordu Ahmed Şah Mesud’u öldürdüler. Tesadüfe bakın ki iki gün sonra 11 Eylül 2001 tarihinde El Kaide bu defa ABD’nin kalbindeki Pentagon ve de New York’taki ikiz kuleleri vurmuş, ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesine çok da güzel bir bahane üretilmişti. Ahmed Şah Mesud o saldırıdan canlı kurtulsaydı belki de 11 Eylül saldırısı gecikebilir ya da tamamen rafa kaldırılırdı. Çünkü Mesud, Afganistan’da ABD’nin işgal planına karşı durabilecek ve ABD’ye sorun çıkartacak tek şahıstı, dolayısıyla işgal öncesi ölmesi gerekiyordu. Peki kimdi bu Ahmed Şah Mesud?
Pancşir vilayetinde doğan Ahmed Şah Mesud okulu bitirdikten sonra Yüksek Eğitim için Kabil’e gider, orada mühendislik fakültesini okurken aşırı dinci gruplarla tanışır, Hikmetyar gibi şahıslarla arkadaşlık kurar. Davud Han zamanına denk gelen bu dönemde, adı devlete karşı isyan çıkaran bazı aşırı dinci gruplara karışır. Devletin baskısı sonucu eğitimini tamamlamadan Pakistan’a kaçar. Orada, daha yeni kıvılcımları yayılmaya başlayan, Pakistan istihbarat servisi ISI ve de CIA’nin girişimleriyle türeyen, daha sonra Mücahitler adını alacak olan gruplara katılır, askeri ve siyasal eğitim alır. Daha sol darbe olmadan Afganistan’ın merkezindeki dağlara döner ve birkaç başarısız silahlı isyana katılır. İstediğini elde edemeyince tekrar Pakistan’a kaçar. SSCB yanlısı solcuların darbesinden sonra doğum yeri olan Pancşir Vadisi’ne döner. Orada, halkı yeni rejime karşı örgütleyen aydın biri olan Pahlavan Ahmed Can’ı kurnazlıkla öldürür ve yerine kendisi geçer, etrafına aşırı dinci bireyleri toplamaya başlar. Bu arada Sovyetler Afganistan’ı işgal eder, tıpkı diğer İslamcılar gibi Ahmed Şah Mesud da Batı ve Arap Dünyası’nın silah ve maddi yardımını almaktan geri kalmaz. Sovyet askerlerinin Pancşir Vadisi’ne defalarca operasyon yapmalarına karşın Ahmed Şah Mesud, bu saldırıları gerila savaşlarıyla başarılıkla geri püskürtür ve ün kazanır; taraftarları tarafından Pancşir Aslanı (Şir-i Pancşir) olarak anılmaya başlar. 80’li yılların ortasında ise ABD’nin Stinger Füzesi cömertliğinden faydalanır, Sovyet helikopterleri ve savaş uçaklarına karşı üstünlük sağlar. Sovyetler’in Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte Moskova ile saldırmazlık anlaşması yapar, ama 1992’deki Sol rejimin çöküşüne kadar da emirleri İslamabad’dan almayı sürdürür.[1] Ancak sol rejimin çöküşünden sonra, etrafındaki birkaç aydın yardımcısının girişimleriyle kandırıldığını anlar; Hikmetyar ve Pakistan’a karşı tavır alır. Ülkede iç savaş başlar ve Kabil 1996’ya kadar yerle bir olur. Hikmetyar ve diğer gruplarla birlikte Ahmed Şah Mesud da korkunç katliamlar yapmaktan geri kalmaz. Hatta Afşar Katliam’ından – binlerce şii mezhepli sivil Hazaralar öldürülmüştür- direk kendisi sorumludur. 1996’ya kadar 65-75 bin sivil insan vahşice katledilmiştir. Ahmed Şah Mesud da Hikmetyar, Abdul Ali Mazari, Dostum ve diğer fraksiyonlar kadar bu cinayetlerden sorumludur. Fakat, daha sonra Taliban gibi daha fanatik gruplara karşı duruşu bir nevi işlediği o cinayetleri halk nezdinde unutturmuştur. Öte yandan ABD ve Batı’nın başka bir planını durdurur. Bildiğimiz gibi 90’lı yıllarda Tacikistan iç savaş ile uğraşmaktadır. Bir taraftan İmam Ali Rahman ve diğer yandan da İslamcı gruplar kendi aralarında iktidar kavgası vermektedir. O sıralarda kendisi de Tacik kökenli olan Ahmed Şah Mesud aşırı dinci İslami fanatiklerin Tacikistan’a geçişini engeller, bu hareketi de Batı ve ABD’nin hoşuna gitmez, Ahmed Şah Mesud’u ortadan kaldırmak için Taliban’ı bölgeye sürer. Mesud tekrar doğduğu Pancşir Vadisi’ne çekilir ve Taliban’ın Tacikistan sınırına yaklaşmasını engeller, Orta Asya ve Rusya ile ilişkilerini geliştirir. Dolayısıyla ABD yeni bir plan geliştirir. Mesud’u yok ettikten sonra bile Taliban ve El Kaide gibi grupların, Rusya’nın girişimleriyle Tacikistan sınırına yaklaşamayacağını bildiği için Afganistan’ı işgal etme gereği duyar. 11 Eylül olayları da bunun gerçekleşmesini sağlar. Afganistan’ı işgal ettikten sonra ülkenin Kuzey bölgelerinde fanatik dinciler yetiştirecek olan medreseler açar, bu uğurda milyonlarca dolar yatırım yapar. Bir yandan Afganistan’ın şehirlerine çağdaş medeniyeti getiriyormuş gibi gözükse de öbür yandan ülkenin Kuzeyi’ni tamamen ikinci bir Veziristan’a çevirir. Öyle ki, Orta Asya’nın sınırında yaşayan köylü halk, 90’lı yılların Taliban’ından bile daha kökten dinci olarak ortaya çıkmışlardır. Ayrıca bu 20 sene boyunca ABD, tekrar Taliban’a ve terörist İslamcılara karşı durabilecek Mesud’un yakın adamlarını ya öldürtmüştür ya da 15 Ağustos’ta düşen kukla rejimin bir parçası yaparak halkın güvenemeyeceği, adı yüzlerce yolsuzluğa karışmış bireyler haline getirmiştir. Dolayısıyla ABD’nin uzun vadeli planı günümüze kadar tıkır tıkır işlemektedir.
Ama Taliban grubuyla birlikte Rusya, Çin ve Orta Asya ülkeleri de yukarıda yazılanların farkında büyük ihtimalle. Taliban insan hakları veya da kadın hakları gibi olguları gevşetirse ve 90’lı yıllardaki gibi davranmazsa, militanlarının büyük kısmını IŞİD’e kaptıracağını biliyor. İşte bu yüzden bir haftadır süren ve daha çok özgürlükçü kadınlar tarafından düzenlenen eylemleri sertçe bastırmakta. Diğer taraftan ABD ve Batılı ülkelerin rakipleri olan Çin ve Rusya da IŞİD’in büyümemesi için var gücüyle Taliban’a sarılmaktadır. Eğer Taliban Batı’nın isteği doğrultusunda hareket etmezse büyük yaptırımlarla karşılaşacaktır ve zaten paramparça durumda olan ülke ekonomisiyle baş edemez ve mecburen yeni süper güç olarak öne çıkan Çin’e büyük ödünler vermek zorunda kalır. Bu uğurda Çin’e Afganistan topraklarında askeri üs bile verebilir ( Hatta bunun söylentisi şu an ağızdan ağıza dolaşmakta). Ama yeni rejim yukarıda da değinildiği gibi kadın hakları ve insan haklarını sınırlı bir şekilde bile olsa özgür bırakırsa IŞİD güçlenir, tekrar ülke iç savaşa sürüklenir, Orta Asya ülkeleriyle Çin ve Rusya’yı bu ateşin içine sürükler.
Dolayısıyla Afganistan halkı ABD’nin yeni oyununa hazırlıklı olması gerek. Özellikle Sol ve Aydın kesimler uzun vadeli bile olsa yeni yol ve strateji çizmeli, fırsatlardan faydalanarak ülkenin kargaşadan çıkmasına bakmalılar. Sivil çapta bile olsa protestolarla olabildiğince gerici grupların karşısında durmalı ve onlara daha fazla ödün vermemeliler. Çünkü özgürlük ve insanca yaşamak için tek çare olarak gerçek anlamlı sosyalizm kalmıştır ve herhangi başka bir alternatif de yoktur
[1] Azimi, Mohammad Nabi, Ordu ve Siyaset, Saba Kitabkhana Yayınları, Peşaver, 1376 Hicri.