Tarih, insanlığın eşitlikçi düzeniyle başladı. Kolektif bir toplumsal hayat sayesinde binlerce yıl boyunca kadınlar ve erkekler eşitlikçi bir toplumda yaşadı. Ne zaman ki insan toplumları sınıflı toplumları, mülkiyeti, ayrıcalıklı azınlıkları ortaya çıkarttı, kadınların tarihsel yenilgisi başladı. Sınıfsız ve ayrıcalıksız bu toplumlar insanlığın eşitliği yeniden kurabileceğini bizlere kanıtlamaktadır. Ancak nasıl?
Kadınlar için eşitliğin birinci koşulu toplumsal eşitliktir. Bu da sınıflı toplumların, ayrıcalıklı kesimlerin, asalak kapitalist sınıfların tüm dünya üzerinden silinmesi ile mümkün olabilir.
Neden mi? Gelecek işçi emekçi kuşaklarını bedavaya patronlar için büyütelim. Ertesi gün işe gidecek olan işçinin yemek, temizlik gibi temel ihtiyaçlarını yine patronlar için bedava karşılayalım diye! Kadınların ezilmesinin bugün içinde yaşadığımız toplumdaki temeli budur. Bu temeli meşrulaştırmak için geliştirilen her türlü muhafazakâr ideoloji kadının doğasının annelik, ev kadınlığı ve sömürüye itaat olduğu yalanını utanmazca topluma pompalıyor.
Bu, kadın düşmanları kapitalist azınlığın çıkarı için milyonlarca emekçiyi yaşam boyu köleliğe mahkûm ediyor. Kadınları da iki kere eziyor. O halde, kadınların ezilmesinin temelinde tüm emekçilerin sömürüsü vardır. Ezilme ile sömürülme arasındaki ilişkiyi ortaya koyan sosyalizm kadınların kurtuluş reçetesini de sunmaktadır: sömürüyü yeryüzünden kaldırmak, eşitlik için atılacak ilk adım olmalıdır!
Kadın Erkek Birlikte Mücadeleye
Kadınları ezen kapitalist sistemdir. Bu düzenin efendileri ve onların çıkarlarını bir ahlak anlayışı ve cinsiyetçi fikirler olarak bizlere, topluma empoze edenlerdir. Biz kadınlar için cehennem olan bu hayat erkekler için cennet olamaz.
Biz kadınlar evlere kapatılırken ya da iş yerlerinde hem ezilir hem sömürülürken erkeklerin sırtına da geçim derdi yükleniyor. Patronların kurduğu bu düzen, sermaye büyüsün diye hem kadını hem erkeği köleleştiriyor. O halde biz kadın ve erkek emekçiler ortak zincirlerimize karşı birlikte mücadele etmek zorundayız. O zincirler kapitalistlerin elinde. Ortak düşmanımız kapitalistlerdir. Sınıflı toplumlardır. Biz milyonlar bu küçük asalak azınlığa karşı birleşerek hepsini defedebiliriz. Bunun için de birleşmek zorundayız.
Bugün kapitalistlerin gazeteleri, okulları, ideolojileri, kültürü ve tarihi anlatma şekilleri sadece kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde topluma aşılanmaktadır. Bu düşünceler her türden gericiliği ve cinsiyetçi fikirleri içeriyor. Biz kadınlar, cinsiyetçiliğe karşı mücadele etmek zorundayız. Bu gerici fikirleri savunanlar sadece erkekler değil. Pek çok kadın da bu fikirlerin taşıyıcısı. Kadın olmak da erkek olmak da tek başına kimseyi cinsiyetçi ya da eşitlikçi yapmaz. Aslolan, eşitlikçi mücadele içinde yer almaktır.
Kadınlar kendi hakları için mücadele ederken erkek emekçilerle yan yana durarak cinsiyetçi düşünceleri değiştirebilir. Yolları ve mücadele alanlarını ayırmak ise erkekleri değiştirmeyi imkansız hale getirecek ve kadın sorununun çözümünü imkansızlaştıracaktır. Toplum değişmeden, toplumsal eşitlik sağlanmadan kadının kurtuluşu mümkün olmayacaksa bunu başaracak olan işte bu yan yana mücadele etme yöntemidir. Ve kadınlar, bu mücadelenin en
önünde topluma önderlik etmek zorundadır.
Eşitlik, kadın ve erkeklerin birlikte mücadelesini savunmaktadır.
Kız Kardeşlik Değil Sınıf Kardeşliği
Bütün kadınlar ortak çıkarlara sahip değildir ve bütün kadınların kız kardeş olması bir yalandır. Her kadın kendi sınıfına aittir. Kapitalist kadınlar ile emekçi kadınların yaşamda karşılaştıkları eşitsizliklerin şiddeti ve içeriği bile sınıfları tarafından belirlenir. Emekçi kadınlar kapitalist kadınların çıkarlarıyla çelişen taleplere sahiptir. Emekçi kadınlar ev işleri, çocuk bakımı, yoksulluk, düşük ücretler, iş kazaları gibi sınıfsal sorunlarla boğuşmaktadır. Azınlıkta olan burjuva kadınlar ise milyonlarca emekçi kadının taleplerinin karşısında kendi sınıfsal taleplerini sahiplenecektir. Mesela kreş hakkı için mücadele eden kadın işçilere diş gösterilecek, sendikalı olan kadın işçiler kapı önüne konacaktır! Patronlar daha çok kar etsin diye yasal hak olan kreş hakkı ülkenin neredeyse hiçbir yerinde uygulanmamakta ve çocuk bakımı işçi ailelerinin üstüne bırakılmaktadır. Süt hakkı, ücretli annelik izni, servis hakkı, 8 saat çalışma hakkı, eşit işe eşit ücret…
Emekçi kadının temel yaşamsal sorunları aslında bu ülkenin milyonlarının sorunlarıdır! Burjuva kadın ise emekçi kadınların cehennemi olan bu sömürüye ortaktır. Sömürüde kadın erkek diye ayrışmayan kapitalistler kendi sınıf çıkarları için birleşirler. Emekçiler de sınıf birliğini sağlamadan düzenin değişmesi ve eşitlik için bir yol açılması mümkün olmayacaktır.
Biz Eşitlikçi Kadınlar sınıf kardeşliğini savunuyoruz. Sömürüye, eşitsizliğe ve yaşadığımız haksızlıklara karşı kendi sınıfımızın, sınıf kardeşlerimizin yanında yer alıyoruz. Asalaklara karşı emekçilerin çıkarı ortaktır. Aynı asalak sınıf kadınları da eziyorsa eşitlik mücadelesinde de onlara karşıyız.
Eşitlik mücadelesinin rengi kızıldır. Emekçi kadınların özgürleşmesi, kendi sınıfsal talepleri ve eşitlik bilinci ile emekçi sınıfın en önünde mücadele etmesi için gerekmektedir. Bu nedenle EŞİTLİK, emekçi kadını, kadın özgürlük mücadelesinin öncü unsuru saymaktadır.
Kapitalizmde Mücadele Etmeyecek miyiz?
Kadınlar, bugünden başlayarak toplumsal mücadelenin içinde yer almaksızın eşitlikçi toplum kavgası kazanamaz. Toplumları değiştiren mücadeledir. Kadınlar ezilme ve eşitsizliklere karşı talepleriyle sokağa çıktığında, mücadeleye giriştiğinde bir adım ileri gidecektir. Bu mücadele sadece kadınların değil erkek emekçilerin bilincinin ilerlemesi ve en nihayetinde toplumsal değişim için de zorunludur. En büyük okul mücadele ve onun yarattığı deneyimlerdir.
Kadınlar, bugüne kadar tüm haklarını mücadele neticesinde kazanmıştır. Kadınların bu sistem altında kazandığı her hak, kadınları biraz daha özgürleştirerek toplumsal alanda daha güçlü kılacaktır. Sözgelimi, kreş hakkı kazanan kadınlar hem çalışma yaşamına katılarak toplumsal yaşam ve mücadelenin daha çok parçası olacak hem de gelecek mücadelelerinde daha özgüvenli ve kararlı olacaklardır.
Her ne kadar eşitlikçi bir toplum kapitalizmle taban tabana zıt olsa da kadınlar, bu sistem içinde dahi güçlenmek, bilinçlenerek özgüven kazanmak, daha insanca yaşamak için somut mücadeleler vermek zorunda. Zaten bu mücadeleler olmaksızın da daha büyük toplumsal mücadeleler, devrim ve sosyalist eşitlik gibi büyük tarihsel kavgalar da imkânsız olacaktır.
Nasıl ki işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaksa emekçi kadınlar da bu kurtuluşu sınıf mücadelesinin en önünde yer alarak kazanacaklardır. Eşitlik ancak bu yolla mümkün olabilir.
Eşitlik için Sosyalizm
Kadınların eşitlik talebinin bu düzende karşılık bulması imkânsız. Kapitalizmin kadının ezilmesinden çıkarı vardır. Bu nedenle kadınların hiçbir eşitlik talebi kapitalizme karşı mücadele etmeden kazanılmaz. Patronlar ve onların hükümetleri beş kuruş daha fazla kar etmek için elinden geleni yapacak, kadınlar bu gidişe dur demesin diye sesimizi her çıkardığımızda kadın düşmanlarını ve polis zorunu üzerimize salacaktır. Çünkü bir toplumda kadınların uyanışı ve itirazı tüm toplumda büyük kırılmalara sebep olur. Biz kadınlar bütün bir toplumu dönüştürme, ona cesaret verme potansiyellerine sahibiz. Yeter ki içinde bulunduğumuz toplumda nasıl birlikte mücadele edebileceğimizi görelim.
Kapitalizmin varlığı her yerde eşitsizlik üretirken biz kadınlar tek başımıza özgürleşemeyiz. Ancak toplumsal eşitlik sağlandığında özgürlük kazanabiliriz. Toplumsal eşitliğin temelinde milyonlarca emekçinin yani bu toplumun ezici çoğunluğunun; alınteri ile geçinen halkın sömürüyü yok etmesi vardır. Bunun adı sosyalizmdir. Kadınların özgürleşmesi için sömürünün ortadan kalması birinci koşuldur.
Bir örnekle açıklayalım: çok basit bir iş gibi görünen mutfak işleri neden kadına zimmetlenmiştir? Kadının “doğasında” ve toplumsal görevinde bunun değişmez bir rolmüş gibi anlatıldığı gerici fikirler neden her yerde dayatılmaktadır? Çünkü kadın yemeği yapmazsa iş yerlerinde ve mahallelerde yemekhaneler kurulması gerekir. Kapitalistler için karlarını azaltmak anlamına geleceğinden, ev işleri ve çocuk bakımının toplumsallaşması talebi ancak bir devrimin çözebileceği bir mesele olmuştur.
Tarihte ilk kez mutfakla aile, Ekim Devrimi’nden sonra Rusya’da ayrışmıştır. Kadınlar evin gerici havasından, çürüten işlerinden kurtulmuş ve ev işleri toplumsallaşmıştır. Pek çok devrim gibi Ekim Devrimi’ne de kadınlar önderlik ederek kendilerini özgürleştirmişlerdir.
Sosyalizm, kadınların kapitalistlerin çıkarına uygun olduğu için yapmaya mecbur bırakıldığı tüm işlerin toplumsallaşması demektir: çocuk ve yaşlı bakımı, mutfak, çamaşır, temizlik… Kapitalistlerin aileye ve “özel” alana havale ettiği bu işler toplumsallaştırılmadan kadının toplumdaki konumu da, eşitsizliği meşrulaştıran gerici fikirler de ortadan kalkmayacaktır. Eşitliğin ilk adımı ancak “kadınlar yemek değil devrim yapar” sloganının mücadeleye hakim kılınması ile atılabilir.
LGBTİ’ler için Eşitlik
Kapitalizmin çıkarları kadını eve, erkeği de işe ve ailenin başına atadığı toplumsal cinsiyet rollerini normalmiş gibi göstermekten geçer. Bunu bir ahlak anlayışı olarak dayatır. Bu katı cinsiyetçi gericilik egemenlerin kadınlar için neden özgürlük ve eşitlik sağlayamayacağını da anlatır. Cinsiyetçi düşünce kapitalistlerin hizmetindeyken sadece erkekleri ezmez. Her türden cinsel kimlik erkekler de dahil olmak üzere kurban edilir. Sadece kadın değil erkek de ezilir. Kadınlara sus, otur, çocuk doğur diyenler erkeklere de “taşı sık, suyunu çıkar, ailene bak” yükünü verir. Her iki cins de kendi rollerinde zincire vurulur.
Burjuva ahlak anlayışı kadını doğurmaya, erkeği baba olmaya endeksli bir makine olarak görür. Heteroseksüel ilişki dışındaki tüm ilişki biçimleri hastalık ya da anormallik olarak görülür. Kendisi için gelecek işçi kuşaklarını üretmeyen hiçbir ilişki biçimi onun için kullanışlı değildir ve kendi çıkarına olan “ailenin” sorgulanmasını da beraberinde getirebilir. O halde her türden cinsel kimlik baskılanmalıdır! LGBTİ bireyler bu nedenle, şiddete, cinayete ve ezilmeye uğramaktadır.
Çok az sayıdaki ülke ve eyalet dışında dünyanın hiçbir yerinde LGBTİ bireyler özgür yaşamamakta. Katliamlar, nefret saldırıları ve gizli yaşama zorlanma ise coğrafyamızın gerçekleri. LGBTİ’lerin insanca bir yaşamı bu düzende var edebilmesi mümkün değil.
Sadece ve sadece kapitalizme hizmet etmediği için LGBTİ bireyler nefret suçlarına kurban olmaktadır. Bu hastalıklı düşüncelere karşı sosyalist kadınlar mücadele eder.
EŞİTLİK, homofobi ve transfobiye karşı LGBTİ bireyleri gökkuşağının kızıl rengine çağırıyor!
AKP’ye Karşı Mücadele
Kapitalist sistem, içinden çıkamadığı krize aşırı sağı iktidara taşıyarak deva arıyor. Dünyanın her yerinde iktidara yükselen aşırı sağ, kadınların tarihsel kazanımlarına el uzatıyor. Emekçilerin örgütsüzleştirilmesi ve güçsüzleştirilmesi sayesinde istediği atı koşturabilen iktidarlar, kadın haklarına da yine aynı nedenle daha kolay saldırıyor. Örgütsüz bir toplum, kadınları da güçsüz kılıyor.
Dünyadaki aşırı sağ iklimin bir parçası olarak Türkiye’de de sert bir rejim değişimi yaşanıyor. AKP, piyasacılığın ve emek düşmanlığının patronların kar etme yöntemi haline getirildiği neoliberal dönemin evladı. Emek örgütlenmesine indirilen darbelerin yardımı ile kadınıyla erkeğiyle tüm emekçilerin hakları saldırı altında. Ucuz ve nitelikli kreş hakkı da bu saldırılardan payını almış; çocuk bakımının yükü ailenin bütçesinden karşılanmak üzere özel sektörün kollarına terk edilmiş durumda. Türkiye’de geçmişe oranla çok daha fazla kadın çalışabilecek mesleki eğitim ve birikime sahipken kadın emekçilere reva görülen düşük ücretler ve çocuk bakımının çoğu zaman bu ücretleri geçen yükü karşısında istihdam %30’ları geçemiyor. Böylece milyonlarca kadın gelişimlerine ve bir nefes almalarına imkan vermeyen evin dört duvarının içine hapsediliyor.
Patronların çıkarları için işletilen bu sistemin yürütücü olan AKP iktidarının kadın düşmanlığı, kadın sorununu ülke tarihinin en dramatik zirvesine taşıdı, taşıyor. Bu muhafazakar bakış açısı kadına evin sınırları içinde anne ve eş olmak dışında bir seçenek tanımak istemiyor. Kadını kendi ayakları üzerinde tutabilecek, kendi kararlarını almasına imkân veren her hakka (kürtaj, nafaka,boşanma, dul maaşı vb.) düşmanlık etmeleri bu yüzden. AKP iktidarının kadın düşmanlığı, adeta devlet politikası haline geldi. Bu bakış açısı kadın cinayetlerini, kadınlara yönelik şiddeti, tecavüzü meşrulaştırıyor. Kadın düşmanlarına devlet katında cesaret aşılanıyor. İktidarın muhafazakâr anlayışının dayatmalarının bir sonucu olarak evlilik, içinde ne yaşanırsa yaşansın toplumun muhafazakâr yapısı sürsün diye gerekirse zorla devam ettirilen bir birlikteliğe dönüştürülüyor.
Boşanma zorlaştırılıyor, boşanma sonrasında kadın için bir güvence olan nafaka hakkına göz dikiliyor. Bu zorbalık, kadının aile dışında bir yeri olamayacağına, bağımsız bir yaşam kuramayacağına dair kadın düşmanı fikirleri toplumsallaştırıyor. Ve kadına yönelik şiddet tırmanıyor; kadın cinayetleri, şiddet, taciz, tecavüz zirve yapıyor. Kadınların rahat bir nefes alabilmesi ve kadın düşmanlığının geriletilebilmesi için AKP’nin geriletilmesi gerekli. AKP’nin geriletilebilmesi için de AKP’ye oy veren ama solun kazanması gereken yoksul emekçi kitlelerin AKP’den kopartılması gerekli. Bu başarılmadığı takdirde kadınlar için daha da zor koşullar ortaya çıkacaktır. AKP, gücünü toplumsal kutuplaşmadan alıyor. Emekçileri Türk- Kürt, Alevi-Sünni, laik ve muhafazakar şeklinde bölerek ve nefrete dayalı söylem geliştirerek yönetiyor.
Kutuplaşmayı aştığımız takdirde AKP’nin tutunacağı dal kalmayacaktır. Kutuplaşmayı aşmak için de sınıf mücadelesine; toplumu bölen asıl çelişkinin AKP’yi güçlendiren kimlikler, yaşam tarzları üzerinden değil yoksul ile zengin, emek ile sermaye temelinde yeniden inşa edilmesine ihtiyaç var. Yoksullarla, zengine çalışan AKP’nin yollarının ayrılması gerekiyor. Aslında AKP’nin en çok mağdur ettiği; kendini koruma ve sesini yükseltme imkanları en çok kısıtlanan yoksul muhafazakar kadınları eşitlik mücadelesine kazanmamız lazım.
Eşitlik, kadınları kutuplaşmaya karşı emekçilerin sözünü söylemeye çağırıyor. AKP ancak böyle geriletilir. AKP gerilediği takdirde de kadın düşmanı politikalar, laikliğe yönelik saldırılar, emekçilere yönelik saldırılar gerileyecek ve toplumsal muhalefetin kendisine güveni gelecektir. Kadınlar rahat bir nefes alacaktır.
Kadınlar nefes almak için, EŞİTLİK için, bu iktidardan ve onun otoriter, muhafazakâr düzeninden kurtulmak zorunda!
Eşitlik’e Katıl!
Dünyanın her yerinde kadınların en büyük düşmanları aslında temelinde en büyük emek düşmanlarıdır. Biz kadınların gündemi, emekçilerin gündemidir: ekmek, hürriyet ve eşitlik!
Bu düzeni değiştireceğiz!
Susmaya, sindirilmeye ve bu cehennemi kabul etmeye zorlanırken biz kadınlar şunu da aklımızdan çıkarmayalım: bu şiddet yumağı, bu zalimler dünyası bize cehennemse kimseye cennet değil. O yüzden biz kadınlar bu cehennemi ortadan kaldırmak için mücadele ederken aslında bütün bir toplumu değiştirmeye adayız!
Çünkü TOPLUMSAL EŞİTLİK olmadan kadınlar EŞİT olamaz.
Kadınların tarihsel kavgası eşitlik kavgasıdır. Sadece kendimiz için değil, tüm toplum için eşitlik istiyoruz. Eşitlikçi bir toplum kurulmadan eşit bir yaşam olanaksızdır. Bu imkanı sağlayacak mücadele anahtarı sosyalizmdir.
Biz kadınlar, sadece kendimiz için değil tüm ezilenler ve emekçiler için toplumsal eşitlik talep ederek mücadelede en önde olacağız!
EŞİTLİK, kadınları örgütlenmeye ve yaşanabilir bir dünyanın harcını eşitlikle karmaya çağırıyor!
Bu rejim, bu düzen kadınlar için bir kafestir!
Sosyalizm mücadelesi ile o kafesi parçalamak; eşitlikçi düzeni kurmak için kadınlar en öne!
Kadınlar için eşitlik, eşitlik için sosyalizm!