ABD emperyalizmi kasabanın kuralsız şerifi havasıyla suçlu ilan ettiklerinin başına ödül koyuyor, ardından bu kişileri uygun an geldiğinde yargısız infazla ortadan kaldırıyor. Sonra da bu cinayetleri gururla dünyaya duyuruyor. Kasabanın şerifinin aslında en büyük haydut olması gibi dünyadaki en büyük haydut da ABD’den başkası değil. Sınıf bilinçli emekçilerin meselelere dair çıkış noktası bu olmalıdır.
Western filmlerinde kasabanın şerifi işini tabanca ile sözüm ona cesurca hallediyordu, ama şimdi drone’lar bu işi havadan ani ve amansız saldırılarla yapıyor. ABD emperyalizminin elinde muazzam ölüm makineleri var. Ölüm listesindekilerden Kaddafi belki berbat biriydi, ama ölümünden sonra Libya bir daha iflah olmadı. Saddam’dan sonra Irak da öyle… Dün gece ise sıra İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve İran yanlısı Haşdi Şabi örgütünün lideri Ebu Mehdi el-Mühendis’teydi. ABD bu suikastle Irak’taki gerginliği en üst noktaya taşıdı ve adeta rest çekti. İran bu resti görse de göremese de bu suikastten sonra Irak ve Ortadoğu’da işlerin daha da kötüye gideceği kesin.
Trump, “Bağdadi’yi öldürdüm, ardından da Süleymani’yi öldürdüm” şeklinde ABD seçimleri öncesinde şov yapıyor. Bu tarz şovlar bizim için tanıdık tabi. Trump derhal ABD bayraklı tweeti’ni atmış, bildik bayrak hamasetine girişmiş. Oysa hem İran’da hem Irak’ta emekçi halk hareketleriyle boğuşan Molla rejimi bu saldırılardan zayıflamak yerine güçlenerek çıkar. Molla rejimi bir delilik yapıp savaşın fitilinin ateşlemezse Süleymani’nin ölümünden ötürü en fazla karizmayı çizdirir o kadar. Süleymani ve el Mühendis’in yeri ise çarçabuk doldurulur. Ama asıl önemlisi İran ve Irak’taki halk hareketlerinin zayıflamasıdır. ABD saldırganlığının İran’daki Mollalara kredi açtığı bilinmektedir. İran’daki Mollaları defetmek emekçilerin ve gençlerin işi olmak durumundadır. ABD emperyalizmine ise defolmak düşer.
Ha İran bu saldırıya cevap vermeye kalkarsa olan ne olur? Olan yine gariban Ortadoğululara olur. Savaşlarda onlar ölecek, onlar yoksullaşacak, onlar etno-dinsel nefretin ateşinde kavrulacak…
Ortadoğu’da kitleler iş istiyor, aş istiyor, insanca bir yaşam istiyor. Bunun için sokağa çıkıyor, mücadele ediyor ve ağır bedeller ödüyor. Gelgelelim bu istekler emperyalist kapitalist sistemin yüksek ve sert duvarlarını aşamıyor… İş, aş ve özgürlüğün gelmesi, yolsuzluğun ve zorbalığın bitmesi ancak sosyalizmle mümkündür. Sistemi topyekün hedef almadan, enternasyonalist bir emek hareketi yaratmaya çalışmadan ileriye gitmek mümkün olmayacak. Bu perspektif olmadan kitle hareketlerinin tıkanma yaşaması kaçınılmaz. Bakınız sosyalizm perspektifi olmadığından Irak’taki muazzam enerji İran ve ABD arasında sıkışıyor, yönsüz kalıp ivme kaybediyor…
Neticede dönüp dolaşıp bu iki seçenekle karşı karşıya olduğumuz gerçeğiyle yüzleşiyoruz: Ya Sürekli Devrim Ya Sürekli Katliam!