Koronavirüs ekonomik, toplumsal, siyasal ve insani sonuçlarıyla kapitalizmi tepetaklak etti. Bırakalım tünelin ucunun görünmesini, her geçen gün yeni bir ülkeyle kaosun çapı büyüyor. Şimdilik bu küresel salgının sonuçlarının sadece bir kısmına tanıklık ediyoruz ki bu bile yeterince sarsıcı. Dünyanın birçok ülkesinde ekonomi durma noktasında, büyük büyük şehirler karantina altında, şimdiden 30 binden fazla insan öldü ve ölmeye devam ediyor, sağlık sistemleri çöküyor, sınırlar kapanıyor… Ama koronanın yaratacağı tarihsel sonuçlar açısından bunlar sanki birer başlangıç gibi. ILO bu pandemi nedeniyle 25 milyonun insanın işsiz kalabileceğini açıkladı. Bu felaket atlatıldığında kapitalist sistem için sular daha bir ısınmış olacak; aç ve öfkeli milyonların evlerine kapanmaktan çıkıp hesap sormaya başlaması çok şaşırtıcı olmayacaktır.
Dünya kapitalizminin efendilerinin tarihlerinde gördükleri en büyük krizlerden biri olan korona pandemisinin ortaya çıkardığı önemli meseleler ve soru işaretlerini SEP Genel Başkanı Güneş Gümüş’le konuştuk.
Sosyalist Gündem: Dünyayı kasıp kavuran bu pandemi sonuçta doğanın bir ürünü değil mi? Kapitalizmi, sonuçlarının felaket olmasından dolayı suçlamayı nasıl açıklamak gerek?
Sosyalist Emekçiler Partisi (SEP) Genel Başkanı Güneş GÜMÜŞ
Güneş Gümüş: Elbette virüsler ve bakteriler doğanın bir parçası. İnsanlık da onların yarattığı sonuçları kontrol etmek için yüzyıllardır mücadele içinde. Bugün bu mücadelede olağanüstü imkanlara sahibiz ama kapitalist sistemin işleyişi bu konuda neredeyse el kol bağlıyor. Mesela Çin ekonomik sonuçları nedeniyle virüsün yarattığı salgını bir süre yok saymaya, örtbas etmeye çalıştı. Oysaki insan merkezli bir düzen olsaydı ve erken müdahale yapılsaydı Wuhan’da böyle büyük bir patlama olmaz; dünyaya bu ölçüde yayılmazdı. Çin’de salgın çok ileri boyutlara ulaşmışken bile Avrupa ya da ABD egemenleri gerekli önlemleri almadan zaman kaybetti. Bu tür pandemiler uluslararası düzeyde planlama ve koordinasyon gerektirirken bu sistemde çeşitli şirketler ve sektörler arasında bile planlama yapılamıyor. Emperyalist rekabet, ulus devletler ve serbest piyasanın insan uygarlığının önünde nasıl bir engele dönüştüğünü bu pandemide net bir şekilde görmüş olduk. Milyarlarca insanı ve üzerinde yaşadığımız gezegeni değil, karı ve emperyal hesapları umursayan bir düzenden uluslararası dayanışma da çıkmaz. Diğer bir kritik nokta da sağlık dahil her alanın son 40 yılda piyasanın eline teslim edilmesinin Korona ile mücadelede yıkıcı sonuçlar doğurması. 10 binden fazla ölümün yaşandığı İtalya’da son 10 yılda sağlık personeli sayısı 50 bin, hastanelerdeki yatak sayısı 70 bin azalmış durumda. 1970’lerde her bin kişiye düşen yatak sayısı İtalya’da 11’e yakınken şimdi 3 bile değil! Yoğun bakım ünitesi, solunum cihazı sayısı açısından da durum böyle olunca Korona’nın neden olduğu ölümlerin sayısı katlanıyor.
Mesele kapitalist düzenin pandemiyle müdahale araçlarının yetersizliği ile sınırlı değil; insan hayatını değil karı merkeze alan bu düzenin efendileri bu mücadeleyi hakkıyla sürdürmeye pek istekli de değiller. Bugün nüfus ile doğanın insana sunabilecekleri arasındaki dengenin kurulması için böyle felaketlere ihtiyaç var diyen Malthusçu tezler özellikle egemen sınıf tarafından çokça kullanılıyor. İngiltere’nin önemli gazetelerin sütunlarında bu salgının toplumun sırtında yük olan yaşlıları toplumdan ayıklaması gibi uzun vadeli faydaları olabileceği yazılabiliyor.
Ya da ABD süper zenginleri ekonominin durmasındansa hiç de az olmayan bir ölümü göze almış durumda. Mesela ABD’de Wells Fargo’nun CEO’su Dick Kovacevic 55 yaşın altındaki işçiler için “Bu insanları geri getirip ne olacağına bakabiliriz. Bazıları hasta olabilir, hatta bazıları ölebilir, bilemeyiz.” diyebiliyor. Ya da milyarder Tom Golisano “Ekonomiyi durdurmak birkaç tane daha insanı kaybetmekten daha kötü.” diye konuşabiliyor. Sağlık sistemin tamamen özel olduğu, birçok insanın sağlık sigortasının olmadığı, geniş bir evsiz nüfusunun olduğu ve obezite gibi sistematik problemlerin yaygın olduğu ABD’de ekonominin işlemeye devam etmesi durumunda 600 bin insanın koronadan ölebileceği tahmin ediliyor. İngiltere’de de durum farklı değil. Şimdi kendisi ve babası da korona olan Başbakan Johnson önce sürü bağışıklığını deneyeceklerini söylerken ekonomiden ve ekonomik yıkıntıdan etkilenecek patronlardan başka kaygısı yoktu.
Sosyalist Gündem: Korona karşısındaki tavır açısından İngiltere, ABD çok kötü örnekler olarak herkesçe kabul ediliyor ama Kanada, Almanya örneklerini övgüye mazhar gibi bize sunuluyor. Ne dersiniz?
Güneş Gümüş: ABD ya da Almanya egemen sınıfları, siyasal yöneticileri aslen patronların çıkarını gözetmek konusunda birbirinden farklı değil. Sadece bu çıkarların nasıl gözetileceği meselesinde farklılaşıyorlar. ABD’de daha doğru dürüst bir sağlık sistemi yokken, dünyanın tepesinde Çin’le rekabet kızışmış ve ekonomi çok da iyiye gitmezken korona konusunda teyakkuza geçmenin maliyeti yüksek ve bu nedenle daha çok ayak sürüyorlar. Çin’de salgın ileri boyutlara ulaştığında önlem alma gereği duymayan Almanya, Kanada sadece ekonomik yıkıntının üstesinden gelmek için teyakkuza geçmiş durumda. Ki sosyal refah ülkelerinden İsveç, ekonomiyi sekteye uğratmamak adına daha neredeyse hiçbir çarpıcı önlem almamış durumda. İşçilere evde kalın, biz size para yardımı yapacağız diyen ülkelerde bile aslında büyük ekonomik destek patronlara akıyor ve işten çıkarmalar sürüyor. Parababalarına kazanla verenler emekçi sınıflara kaşık uzatıyor. Bu kaşık uzatmanın altında da ekonominin işlemesini devam ettirme kaygısı var; emekçi sınıfları dert edinme değil.
Sosyalist Gündem: Hazır ülkelerin korona pandemisiyle mücadelelerini konuşurken Çin’in bu süreçte öne çıkışına da değinelim…
Güneş Gümüş: Evet. Dün apartmandan sağlık emekçisi bir komşum bu virüsle en iyi komünist ülkeler başa çıktı diye Çin’i övüyordu. Toplumun genelinde Çin’i komünist olarak görme hali devam ediyor. Ama yine çoklarının da bildiği gibi Çin’de çok vahşi bir kapitalist rejim hüküm sürmekte. Çin’deki düzen, kendi emekçi sınıflarını, göçmen işçileri ve hatta dünya çapında yatırımlarıyla birçok ülkedeki emekçileri vahşice sömüren otoriter bir kapitalist rejimden başka bir şey değil. Bu otoriter planlama yeteneği Çin’i corona karşısında başarılı kılmış görünüyor. Özellikle de dünya çapında etkisini artırmak için bu fırsatı kaçırmayıp İtalya’ya ve Doğu Avrupa ülkelerine yardım gönderen Çin’in forsu yerinde.
Ama Çin bu salgının çapının bu ölçüde büyük olmasından da sorumlu aslında. Hepimizin bildiği üzere bir göz doktoru, bu virüsün ortaya çıkışı konusunda Çin’deki iktidarı erken önlem alınması için uyarmaya çalışırken engellenmişti. Ama SARS, MERS deneyimleri olan Çin egemenleri böyle bir bulaşıcı hastalık konusunun gündeme gelmesinin ihracatlarına, ekonomilerine vuracağı darbeyi düşünüp gizleyebildiği kadar gizlemeyi tercih etmişti. O zamandan gerekli tedbirler alınsa bugün dünya çapında bu düzeyde etkili bir pandemiyle uğraşmıyor olabilirdik. Ancak artık mızrak çuvala sığmayınca Çin egemen sınıfları sopanın gücüyle halkı evlerinde tuttu ve pandemiyi kontrol altına aldı. Ama pandemiyle mücadele pekala insan için çalışan bir rejim altında gönüllü şekilde kontrol altına alınabilirdi.
Sosyalist Gündem: Sosyalist bir düzende böyle bir pandemi ortaya çıksaydı neler farklı olurdu?
Güneş Gümüş: Sosyalist bir düzene geçsek de dünya çapında komünist bir toplum oluşsa da insanın bir parçası olduğu doğanın kendi yaşamı üzerindeki derin etkilerini azaltmak konusundaki mücadelesi bitmeyecek. Tabi bir yandan da kapitalizmin doğal yaşam üzerinde yarattığı tahribatın düzelmesi için büyük bir enerji harcanması gerekecek. Diğer taraftan böyle bir pandemiyle sosyalizm koşullarında da karşılaşabiliriz.
Öncelikle böyle pandemilerin hiç beklenmedik bir anda ortaya çıkmadığını, bilimin bunların ortaya çıkış ihtimallerini öngörebildiğini söylemek lazım. Mesela korona pandemisinden yıllar önce bilim insanlarının küresel bir pandemi tehlikesi konusunda uyardığını biliyoruz. Bu araştırmalar sonucunda Dünya Ekonomik Forumu, en büyük küresel 10 riskin içinde bulaşıcı hastalıkların olduğunu defalarca dile getirmişti. Ama egemen sınıflar bulaşıcı hastalıklar konusunda önlemlerin maliyetini üstlenmemek için bu uyarıları yok saydılar.
Sosyalist bir düzende insan hayatı temel önceliğimiz olduğundan salgın ihtimallerini öncesinden değerlendirip gerekli tedbirleri alarak salgının önünü alma imkanımız olacaktır.
Diyelim ki her türlü tedbire rağmen bir salgın gelişti; o zaman bile sosyalist bir düzenin böyle bir pandemiyle mücadele kapasitesi kapitalizmle karşılaştırılamaz bile. Daha en başında kapitalist yönetimler meta döngüsünde aksamalar olmasın diye salgını kamuoyundan saklamaya ya da tehlikeyi küçültmeye çalışıyorlar. Çin, ABD, Rusya, Britanya, İran, Türkiye yöneticilerinin ağzından bu yönde ne açıklamalar duyduk. İtalya’da, İspanya’da ne büyük aymazlıklar yapıldı. AB ülkeleri arasında bile hiçbir eşgüdüm ve yardımlaşmanın yapılamadığına tanık olduk. Sonuçta göz göre göre tam bir felakete sürüklendik.
Kapitalizm planlı bir ekonomi olmadığı için üretimi insan ihtiyaçları temelinde hızla yeniden örgütleme kapasitesine sahip değildir. Oysa ki sosyalist bir düzende hızla temel maddelerin üretimi için çalışan işyerlerini ayırıp bütün sanayi gerekli sağlık ekipmanını üretimine odaklanabilir.
Herşeyden önce sosyalizmde kimsenin iş, aş ve gelecek kaygısı olmaz. Olağanüstü durumlar için hazırda tutulan kaynaklar, önleyici sağlık hizmetleri ve hazırlıklı insan gücüyle büyük sorunlar karşısında çok daha güçlü bir toplum söz konusudur.
Kar çarkları dönsün diye karantina önlemlerini almaktan kaçınmaya çalışan patronlar düzeninden farklı olarak sosyalist bir rejim hızla salgının çıktığı yeri karantinaya alıp yayılmasını engellemek için adım atar. Mesela Çin’in ihracatı için önemli olan Wuhan bölgesinde salgının varlığını kabul etmekte Çin ayak sürümeseydi bugün başka bir durumda olurduk. Oysa ki sosyalist bir rejim hızla sanayisini başka bölgeler üzerinden yeniden yapılandırırken salgının merkez üssünü toplumun geri kalanından başarıyla izole edip oradaki halkı tedavi edecek adımları en ileri düzeyde gerçekleştirebilir.
Sosyalist Gündem: Son olarak herkesin dilinde bu pandemi bittiğinde hiçbir şeyin aynı olmayacağı lafı var. Bu konuda ne demek istersiniz; ne değişecek? Sol entelektüel çevrede bile bir karamsarlık göze çarpıyor; ellerinde artan otorite toplayan iktidarlar hoşnutsuzluklar, bitmeyen kriz karşısında daha otoriter-faşizan yönetim biçimlerine kapı açacak şeklinde. Nasıl bir gelecek bizi bekliyor?
Güneş Gümüş: Korona pandemisinin yeni bir dönemin kapısını açacağını söylemek abartı olmaz. Korona virüsü ortadan kalksa bile sonuçları ağır olacak. Korona pandemisinin neden olduğu ekonomik yıkıntının 1929’un bile ötesinde olacağı sıklıkla konuşuluyor. 2008 krizinin etkileri daha bertaraf edilmemişken kapanan çok sayıda işyeri, işsiz kalanlar tüketim kapasitesini çok ciddi oranda düşürecek. 2008 krizinde dünya ekonomisine lokomotiflik eden Çin ekonomisi zaten yavaşlama içindeydi, korona sonrasında durum daha kötü olacaktır. Çin’de 2020’nin ilk çeyreğinde Mao’nun Kültür Devrimi’nden beri ilk defa negatif büyüme oldu. Kaldı ki Çin ekonomisi açısından ihracat belirleyici ve dünyada talep düştüğünde o da oldukça azalacaktır. ABD ekonomisi 2020 için resesyon sinyalleri veriyordu. Korona sonrası manzara vahim olacak. ABD Hazine Bakanı işsizliğin %20’ye tırmanabileceğini söylüyor ki bu rakam 2008 krizinde %10’du. Deutsche Bank, 2020’nin ikinci çeyreğinde ABD ekonomisinin %12,9 küçülebileceğini tahmin ediyor. Son 80 yılın en büyük küçülmesi. Fransa Maliye Bakanı bu krizin ancak 1929 kriziyle karşılaştırılabileceğini ve Fransa sanayinin normal seviyesinin ancak %25’inin faaliyet halinde olduğunu söylüyor. Uluslararası Çalışma Örgütü Korona’nın yarattığı kriz nedeniyle 25 milyon insanın işsiz kalabileceğini açıkladı.
Neoliberal politikaların yarattığı yıkım alenileşti. İtalya’da, Türkiye’de sağlık sisteminin paralı hale gelmesinin insan sağlığını hiçe saymak anlamına geldiği görüldü.
Patronlar düzeni her yerde yoğun şekilde sorgulanıyor. Emekçi sınıflar özellikle Türkiye’de korona korkusu altında çalışmakla işsiz kalıp evde nasıl geçineceği kaygısıyla başa çıkmak arasına sıkışmış durumda.
En net şekilde söyleyebiliriz ki normale yer kalmadı! 2019 Şili’de, Fransa’da, Lübnan’da, İran’da, Irak’ta ve sayamadığımız birçok ülkede büyük isyanlarla geçti. Koronanın yarattığı karantina hali bitip emekçinin sırtına yüklenen ekonomik yıkıntı daha da netleşince kitlelerin tepesinin atması çok daha kolay olacak. Özellikle İtalya, İspanya ve Fransa’da emekçi isyanlarının çok uzak olmadığını söyleyebiliriz.
Kimi sol entelektüeller bu dönemde olağanüstü yetkileri elinde toplayan iktidarların olası halk tepkisine karşı daha çok sertleşeceği, otoriterleşeceği düşüncesinde. Elbette kriz koşullarında burjuva iktidarların yaldızları çabuk dökülür. Ama baskının hükmü, kitleler ona uyarsa vardır. Kitle hareketi tarafından daha ötesi göze alındığında önünde durmak zordur. Şili’de sokağa inen asker, kitleleri yolundan çevirmeye yetmemişti. Asıl korkulması gereken, saatler kitle isyanı için gelip çattığında ona önderlik edecek devrimci hareketlerin hazır olup olmadığıdır. Hazır olmazsa önünü göremeyen kitleler, nasıl bir öfke ve heyecana sahip olursa olsun enerjisini tüketip yorulacak ve geri çekilecektir.