Sudan’da Sürekli Devrim İlerlemeli! – Derya Koca

Sudan’da, Aralık 2018’de ekonomik çöküşü önlemeye çalışan hükümet, acil tasarruf önlemleri almış ve büyük bir devalüasyona gitmişti. Sübvansiyonların kaldırılmasının ardından, ekmek ve yakıt fiyatlarındaki artış, geçim zorluğunu protesto eden eylemleri tetiklemiş ve öfke başkent Hartum geneline yayılmıştı. Sudan Ordusu, El Beşir’i 11 Nisan’da devirdi, ancak protestocular sivil yönetime geçilene dek sokaklarda kalacaklarını açıklamıştı.

Aralık 2018’de kitlesel halk protestolarının başlamasına yol açmış ve 11 Nisan 2019’da ordu yönetime el koymuştu ve Nisan 2019’da 93’ten bu yana iktidarda olan Ömer El Beşir devrilmişti. Kitlelerin; iç savaş, soykırım, kıtlık, yoksulluk ile yoğrulmuş rejimle hesaplaşmaması için tıpkı Mısır’daki Sisi darbesi gibi ordu bir kez daha düzenin iplerini eline almıştı.

Sudan’da derinleşen ekonomik kriz Aralık 2018’de kitlesel halk protestolarının başlamasına yol açmış ve 11 Nisan 2019’da ordu düzenin bekası için, hem önderliksiz kalan kitlelerin devrimine hem de yönetime el koymuştu. Genel grev hareketi, Sudan Meslek Örgütleri Birliği[1] (SPA), Mayıs ayında ülkeyi felç eden güçlü bir genel grev çağrısı yaptı. Güç devrimin elindeydi. Madenciler, doktorlar, eczacılar, öğretmenler, devlet memurları; demiryolları, havalimanları, petrol sektörü, esnaf… tüm ülke hayatı durdurarak devrimin çalınmasına karşı muazzam bir direnç ortaya koydu. SPA’nın sendikal liderliği ile kitleler koordine ediliyordu ancak mega toplumsal sorunlar için ihtiyaç duyulan devrimci partiden yoksundu. Dahası, savaş ağalarının arpalığına dönmüş olan Sudan’da, eli kanlı milis güçlere karşı kitleler silahsız ve korumasızdı. Askerlerin halka duyduğu sempati, taraf değiştirme ile sonuçlanabilirdi ancak SPA’nın sınırları buraya kadar erişmiyor. Nil Nehrinden yüzlerce ceset çıkarıldı. Devrimin öncülerinden kadınlar, gerici aşiret milislerinin hedefindeydi: tecavüzler ve katliamlardan kadınlar büyük bir pay aldı.

Dönemin Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in devrilmesinden sonra Ağustos 2019’un sonunda Askeri Geçiş Konseyi kurulmuştu. Eski rejimin artıkları iktidara kondu: 22 burjuva ve küçük burjuva muhalefet örgütünün çatı grubu olan Özgürlük ve Değişim Güçleri (FFC), orduyla anlaştı. Varılan mutabakata göre geçici yönetim bir yıl daha ülkeyi yönetecek ve güya genel seçim yapılacaktı. Daha o zamandan beri, Beşir iktidarının artığı ordu üst kademeleri, İslamcı Ümmet partisi, SPA gibi unsurların dahil olduğu FFC’nin yaşayacağı ortadaydı.

Geçiş hükümeti içinde asker ile sivil kanat arasındaki görüşmeler tıkanmış, vaat edilen sivil hükümet seçimlerini 2023’e ertelemişti. 2020 yılı boyunca, ekonomik ve siyasi gelişmelerin hızını artırması için hükümete baskı yapmaya çalışan direniş komiteleri bir dizi eylem düzenlemişti. Başbakan Hamduk ve bazı siyasetçilerin anlaşmaya uygun şekilde 17 Kasım’a kadar sivil yönetime tam geçiş için bastırmasının ardından gerilim arttı. Ekim ayında Hartum’da düzenlenen bir protesto gösterisinde, orduya iktidara el koyması çağrısı yapılmıştı. Daha büyük bir kitle ise bir an önce seçimlere gidilmesi ve demokrasinin kurulması yönünde eylemler gerçekleştirdi. Sudan’da askerler arasında da anlaşmazlıklar yaşanıyordu: 21 Eylül’de Ömer el-Beşir’in destekçilerinin darbe girişiminin önlendiği açıklandı. Üstelik, tüm bu süreç boyunca ekonomik kriz derinleşmişi IMF kapıları da aşındırılmıştı. Kuraklık açlığı derinleştirdi, devalüasyona gidildi, yakıt sübvansiyonlarının kaldırılmasıyla fiyatlar iki katına çıktı; Ağustos ayında yüzde 367 seviyesindeki enflasyon, Temmuz ayında ise yüzde 423 seviyesine fırladı.  

Savaştan ve iç çatışmalardan beslenen ve dolayısıyla da ordu ve rejimle kuvvetli bağları olan aşiretler de sürecin bir an önce tıkanması için çaba gösterdi. Aşiretler, El Beşir iktidarının ekmeğini en çok yiyen kesimler arasında geliyordu. Bu asalaklar haklı olarak Sudan Devrimi’nin demokratik haklar, kadın hakları vb. özlemlerini ayrıcalıklarına yönelik bir tehdit olarak görüyorlar. Bu aşiret reislerinden biri, Sudan’ın Kızıldeniz’deki en büyük limanını zımni askeri destekle ablukaya aldı ve Sudan’ın para, gıda ve yakıta erişimini boğdu[2].

Geçici hükümet, Sudan’da düzenin hiçbir sorunu çözme kabiliyeti olmadığını hızlı biçimde göstermiş oldu. Hükümetin devrilmesi ile başlayan devrimci ayaklanma,  sürekli devrimin test edildiği bir evreye geçti: düzenin tasfiyesi olmadan hiçbir temel sorun çözülemiyor.

Darbenin Kırbacı Bir Kez Daha

Ve beklenen oldu, 25 Ekim’de Sudan’da ordu darbe yaparak yönetime el koydu. Başbakan Abdullah Hamduk ve geçiş hükümetinin bakanları gözaltına alındı.Konsey ve geçiş hükümeti feshedildi, OHAL ilan edildi. SPA derhal sokaklarda barikatları kurma çağrısı yaptı, ülke geneline yayılan eylemler genel greve dönüştü. Mahalle ve iş yerlerindeki direniş komiteleri harekete geçerek devrimci enerjiyi güçlü biçimde yeniden sokağa taşıdı. Sokaklardaki çatışmalarda en az 7 kişi katledildi. Buna rağmen 30 Ekim’de Milyonların Yürüyüşü çağrısı ile yüz binler Khortum’da toplandı. Başkente ulaşabilmek için, kırsaldan başkente günlerce yol giden eylemcilerin var olduğu biliniyor. Bu enerji, bu kararlılık, bu devrimci ruh ne büyük ilham!

Sudan’daki kapitalist rejim, insanlara kelimenin tam manasıyla hiçbir şey vermiyor. Nüfusunun önemli kısmını gençliğin oluşturduğu kitlelerin insanca bir yaşam, özgürlük ve demokrasi istediği için canını ortaya koyduğunu biliyoruz; uzun yıllardır şeriatla yönetilmiş olan ülkede kadınların eşitlik taleplerinin kendisini sokakta en önde ifade ettiğine tanık oluyoruz. Ne yazık ki bu kavramlar, Sudan’da (diğer Afrika ülkelerinde olduğu gibi) hüküm süren düzenden soyutlanamaz. Tüm bu taleplerin önünde egemenler yola oturmuş bir kaya gibidir ve bu kayayı yoldan kaldırmadan ilerlemenin imkanı yoktur. Nüfusun yaklaşık yüzde 60’ının yoksulluk içinde olduğu, yarısından fazlasının ya işsiz olduğu ya da en kötü koşullarda çalıştığı; kuraklık ve açlık ile boğuştuğu bir toplumda düzenin egemen sınıfları devrimle alaşağı edilmeden, kapitalizm yenilmeden; rejimin tepesindeki Sudan’ın geleceğinin değişmeyeceği ortadadır.

Bir avuç kapitalist, savaş ağası militarist güçler ve yolsuzluğa batmış yüksek bürokrasinin büyük emperyalist güçlerle kurduğu çıkar ittifakına dayanan Sudan’daki mevcut rejimin, olağan işleyişinde süren bir demokratik parlamenter bir sisteme evrilebileceğini düşünmek naifliktir. Bu naiflik, egemenler konusunda yanılsama yaratıp devrimci kitlelerin gerici sınıflarla işbirliğinin önünü açarak devrimin boğazlanmasının önünü açmaktadır.

Önümüzdeki günlerde kitlelerin yeni bir katliamdan geçmemesi için acilen silahlı milisler kurulmalı ve süresiz genel grevle iktidar tereddütsüz biçimde devrilerek hayatı gerçek anlamda kontrol eden direniş komitelerinde güç merkezileştirilmelidir. Karşı devrimci güçler burada durmayacaktır. Zayıf durumdaki egemenler, devrimin ateşini söndürmeye odaklanacaktır.

Sudan’da düzenin tüm unsurları tasfiye edilmelidir. Generallerin, bürokratların, burjuva liderlerin ve sermayenin malvarlığına el konulmalı ve devrim talebi siyasal devrimin ötesine geçerek toplumsal devrim hedefine odaklanmalıdır: Sudan’ın, sosyalizmden başka bir seçeneği yoktur. Ülkeyi içinde bulunduğu korkunç yoksulluktan, eşitsizliklerden ve sonu gelmez çatışmalardan kurtarmanın başka bir yolu yoktur. Emperyalizm ve tüm gerici sınıflar Afrika kıtasında yok edilmeden, yani devrim süreklileştirilmeden Sudan’ın kahraman emekçilerinin yolu açılmayacaktır.

Afrika’ya sürekli devrimin haşmeti gerek!

Ekmek, toprak, ekmek, barış, eşitlik için işçi sınıfı iktidara!

[1] Sudan Profesyoneller Birliği adıyla da biliniyor. Grev ilanı, sokaklarda barikatların kurulması, mahalle ve iş yerlerindeki komitelerle devrim sürecinin baş aktörü oldu.

[2] https://www.reuters.com/world/africa/sudan-says-running-low-fuel-oil-wheat-due-port-blockade-2021-10-09/