Türkiye doludizgin yol ayrımına doğru ilerliyor. AKP’li yılların sonuna mı geliyoruz, yoksa daha da zor günler bizi mi bekliyor? Geniş kitleler, bir yandan ‘AKP anketlerde geriliyor’ diye umutlanırken diğer yandan AKP’nin bir seçim darbesi yapmasından korkuyor. Maalesef kitlelerin bir umut tutunmaya çalıştığı güç, CHP’nin oyun kurucu olduğu burjuva muhalefet bloğu. Programları neoliberal burjuva normalleşme programı. “Seçimleri kazanacağız, sakin olun, seçimleri bekleyin” havasındalar. Olur da kazanırsalar emekçilere vaat ettiği şey, “Babacan dönemi AKP politikalarından” başkası değil.
Peki emekçilerin en genel çıkarlarının temsilcisi olan sosyalistler ne yapacak? Burjuva muhalefet partilerinin yaptığı gibi pasif şekilde seçimleri mi beklemeli, parlamentoda bir-iki koltuk kapmanın telaşına mı düşmeli? Maalesef çoktandır sosyalistler faaliyetlerini esas olarak sosyal medya “aktivistliği” ile sınırlandırmış durumda. Emekçileri örgütlemek, gençlik içerisinden devrimci kadrolar yetiştirmek gibi zindelik gerektiren işler sosyalist soldaki genel ortalamanın çook uzağında. Hal böyle olunca maalesef gerçekten de seçimler bekleniyor ya da hayat sosyal medya aktivizmi ile geçiyor. Yapabilen milletvekilliği hesapları yapıyor.
Oysa sosyalistler için hayata müdahale etmenin tam zamanı. Ekonomik krizin emekçileri büyük bir hızla yoksullaştırdığı bir dönemden geçiyoruz. Şikayetler giderek yoğunlaşıyor. Kirasını, elektrik ve doğal gaz faturasını, kredi taksitlerini ödeyemeyen; işsizlik ve parasızlıktan bunalıma giren milyonlar var. Bizim burada bir çırpıda kolayca değindiğimiz gerçekler, bireylerin trajedileri oluyor.
Uzun lafın kısası sosyalistler yaşama müdahale etmenin araçlarını bulmalıdır. Örneğin özellikle büyük kentlerde ev kiralarında fahiş artışlar yaşanıyor. Öyle ki bazı bölgelerde kiralar iki katına çıkmış durumda. Büyük kentlerdeki emekçi semtlerinde bile idare eder bir konutun kira bedeli 2000 TL sınırına ulaştı. Hal buyken sosyalistler bu semtlerde fahiş fiyatlara karşı etkili kampanyalarla beslenen güçlü eylemlere öncülük edemezler mi?
AKP iktidarının emekçileri hızla yoksullaştıran kötü yönetimine bir karşılık verilmesi zorunludur. Bu mesele parlamento kürsülerinden, TV kanalları ya da sosyal medyadan yapılan demeçlerle geçiştirilecek bir konu değildir. Bize laf savaşı değil, sınıf savaşı gerekiyor. Yani ekonomik krize karşı emekçi cephesinden protestolar yükselmelidir. Eğer bu olursa AKP çok zor durumlara düşer. Kent yoksulları, hayat pahalılığı ve işsizliğe karşı sokaklara inerse AKP’nin işi bitecektir. AKP’nin de ötesinde emekçiler sermaye düzenine karşı altın değerinde bir zafer kazanmış olacaktır.
Sokak Korkusu
Farklı farklı kesimler “aman sokağa çıkmayın”, “AKP’nin silahlı adamları var” ya da “AKP’nin ekmeğine yağ sürersiniz” şeklinde kendilerince uyarılarda bulunup bizlere yine sandığı işaret ediyor. “Sokak korkusu boşunadır” diyip kestirip atmayacağım. Şimdilik şu kadarını söyleyelim: Sokağa inen, hakkını arayan emekçilere saldırmak o kadar kolay olmaz. O iş, protestocu öğrencileri dövmeye benzemez. Yeter ki emekçiler kendi talepleri ile sokağa insin, yeter ki mücadele biraz yaygınlaşsın! Saldırırlarsa ters tepecektir. Bu eylemlerin meşruluğu, sempatisi ve gücü karşısında AKP’nin yapacağı fazla bir şey kalmaz. Üstelik AKP’nin eylemler eşliğinde gönderilmesi, burjuva normalleşme planlarına karşı da sonraki dönem için emekçilerin direngenliği konusunda müthiş bir deneyim ve özgüven oluşturacaktır. 12 Eylül karanlığını dağıtan, Özal’ın fişini çeken, 1990’ların bereketli ortamını hazırlayan 89 Bahar Eylemleriolmuştu. Bugün bir benzeri neden olmasın! Sosyalistler tarihi bir sınavdan geçiyor. Bu kadar etkisiz olma lüksümüz yok.